4,2

89 6 0
                                    

"Yine nereye gidiyoruz diyeceğim ama söylemessin diye düşünüyorum." Dedim gözlerimi devirerek.

"Aynen öyle canım." Dedi ciddi ifadesini koruyarak. Bu sırada evin dış kapısından çıkmış arabanın kapısını açmıştım.

Sürücü koltuğuna oturmuş arabayı çalıştırmak üzere anahtarı çeviren Meriç'e göz ucuyla baktım. "Meriçç..?" Meriç gözlerini gözlerime çevirdi ve tek gözünü kırparak 'ne var' dermişçesine kafasını salladı. Üst vücudumu Meriç'e yönlendirdim ve takımabileceğim en masum ifadeyi takındım, tam birşey söylemeye hazırlanıyordum ki Meriç benden önce davranarak konuştu "hiiiç boşa o güzel dudaklarını yorma söylemeyeceğim."

Hüsran ve triple kollarımı bağlayarak el mecbur önüme döndüm.

Ama ne zaman böyle sessiz kalsam üstünü örtpas ettiğim bütün anılar beni darlamaya, bunaltmaya başlıyordu. Hayatım acayip hızlıydı, otuz bile olmadan yaşadıklarım garip geliyor, üstüne üstlük bu yaşadıklarım bana başka biri tarafından bana anlatılırsa "siktir lan öyle şey mi olurmuş." Diyeceğim şeyler olunca işler daha da sarpa sarıyordu. Çocukluk ve ergenlik yıllarımdaki 'baba'nın yaptıkları unutulmuyordu. Kendimi bile avutuyordum bu konuda. Mesela birisi benimle konuşurken ufacık ses tonunu arttırsa gözlerim dolardı. Hakkımı savunurdum ama yüksek sesli tartışmalara girersem kendimi savunamayacak, konuşamayacak kadar ağlamaya başlardım, hemde hıçkırarak. Meriçi tanıyana kadar dertlerimi tanıdığım insanlara anlatamazdım çünkü onlar benim anlattıklarımı kullanacakmış, herkese anlatacakmış gibi gelirdi. Eğer çok dolarsam discorddan, oyunlardan tanıdığım insanlara anlatmak her zaman daha cazip gelirdi. Çünkü çocukluğumda anneye güvenip anlattığım, babanın bilmesini istemediğim şeyleri anne babaya dalga geçer gibi anlattığında ve bunun sonucunda dayak yediğimde çevremdekilere olan güvenim yitip gitmişti.

Hep açtım, bir anneye, bir babaya, beni koruyacak abiye, ablaya. Hemde o kadar açtım ki, hayatıma ışık hızıyla giren bir aileyi bende ışık hızında kabul etmiştim. Hatta o kadar hızlı alışmıştım ki ben bile anlayamamıştım. Oysa ben sakin, durgun yaşamak isteyen ve yurttan bu yana hep öyle yaşamış bir insandım. Yurttan dışarı okul ve iş dışında asla çıkmazdım mesela. Kitaplarım ve oyunlar gayet yeterliydi. Asosyel kişiliğe sahiptim ve bundan çok memnundum. İşimi bile evde hallediyordum. Ekmek teknem intarnet olan heryerdi mesela. Futbol takip ederdim, çünkü futbol gerçekten iyi bir dikkat dağıtıcıydı, hayatın olumsuzluklarına üzülmek değil de tuttuğun takımın kaybetmesine üzülmek daha cezbediciydi. Ama futbol hayatta oynayamazdım, gol falan atmayı bırak, ayağımda top yürütemezdim bile.

Yurttan çıkmamayı sevmememin nedenlerinden biri de suratımdaki yaraydı. Sevmezdim çünkü babayı ve sonradan amca olduğunu öğrendiğim varlıkları hatırlatırdı bana. Lisede dalga geçmeleride bunun üstüne koymuştu.

"Pişştt! Len! Aloo? Göz kırp be bari." Daldık mı lan o kadar? Ayrıca bu çocuğun niye hiç arası yok, bir askerlik arkadaşıyım bir sevgilisi.

"He? Ney, dalmışım." Bende ondan farklı değilmişim.

Ne zaman taktığını bilmediğim güneş gözlüklerini kapı tarafındaki eliyle indirerek tek eliyle direksiyonu kontrol ederken kafasını hafifçe bana çevirerek göz kırptı. Arkasından gelen batmak üzere olan güneşin ışığıyla daha da muhteşem gözüküyordu. " Ne o beni ne kadar sevdiğini mi düşünüyordun?" Dedi ukalaca. Aynı ukalalıkla karşılığımı vermekten çekinmedim. " Aynen kurt bakışım. Kaşına gözüne hatim indiriyordum."

Yarımca güldü. Bu güluş fazlaca egoist bir gülüştü. " Başka nasıl baş edilir ki zaten bu yakışıklılıkla? Ahh ah.. kıymetimiz bilinmiyor."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 04 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Rastgele Beşinci Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin