Bölüm 10 : 88 Saat 1 Dakika

557 50 2
                                    

Sonunda tekneyi kara getirmeyi başarmıştım. Nerde olduğumuzu bilmiyordum. Yanımda kendimi savunabileceğim hiç bir şeyim yoktu. En son bulduğum bıçak ise yatta babamı öldüren yaratıklardan birinin kafatasındaydı. Aklıma yine babam gelmişti. Yine gözlerim doldu ve kinim, nefretim yeniden uyanmıştı.
Sanırım Gizem'in de yaratıkları katanayla öldürüyormuş gibi savaştığı levyesi de yattaydı. Bir tek Ertuğrul'un bana ve yaratıklara doğrulttuğu silahı yanındaydı. Onun da içinde kurşun kaldığını bilmiyordum. Gizem birden bir dönerciye girdi. Peşinden bende girdim, etlerin üstünde sinekler uçuşuyordu. Birden etlerin yanındaki palaya gözüm takıldı. Elimi uzattım ve aldım 2 çeşit vardı biri uzun biri de kısaydı. Kısa olanını tercih ettim. Gizem de dönercinin arka kısmındaki dondurucu kısmımdan koca bir et aldı. Koşarak yanına gittim ve yardım ettim. Gerçekten zeki bir kızdı. Belki akşam tenha bir yerde mangal yapardık. Bunların hayalini kurarken Ertuğrul dışarıda 2 yaratığı haklamaya çalışıyordu. Bu yaratıklara The Walking Dead'te aylak diyorlardı. Ancak bunlar zombi gibi değillerdi. Suda yüzebiliyorlar ancak karada çok yavaştılar ve yüzleri insan yüzü gibi değildi.
Eti yere bırakıp elimdeki palayla bir tane yaratığın üzerine atılıp kafasına sapladım, yine palayı çıkaramıyordum. Ancak bir anlık bir hışımla palayı çektim ve yaratığın parçalanmış beyinleri ile birlikte yere kapaklandım. Umarım bunada alışırdım. Ardından Ertuğrul da diğer zombinin kafasına ateş etti.
Sonrada Ertuğrul'a Gizem'in elinde duran kocaman eti gösterince çocuğun ağzı birden kulaklarına vardı.
"Karnım çok acıtmıştı. " deyince ben de evet der gibi kafamı salladım.
" Önce güvenilir bir yer bulup orda pişirip yiyebiliriz. "
" Evet ne kadar aç olsamda eti çiğ yemek istemem. " deyince hepimiz güldük.
Yolda hepimizin gözü etteydi bir an önce kalacak bir yer arıyorduk. Hava kararmaya başlamıştı ve sokak lambaları otomatik yandı. Demek elektrikler hala yerindeydi. O zaman santralde sıkıntı yoktu. Bu güzel bir haberdi. O sırada tam karşımızda Ağaoğlu Yapı'nın binası duruyordu. İçeri girmeye karar verdik. İçerisi çok güzeldi. Ve 5.kattan bir dairenin kapısı aralıktı. Elimdeki palayla odaya yavaşça girdim tüm odaları taradıktan sonra odanın temiz olduğuna karar verdik. Allah'a şükür elektrikler vardıda ocak da yanıyordu. Gizem mutfakta etlerle uğraşırken Ertuğrul'la bende kanepe uzanıyorduk. Tam o sırada kapıdan bir çocuğun ağlama sesi duyuldu. Galiba açtı kapıyı da aralık bıraktığım için odanın biraz içerisindeydi. En fazla 5 yaşında bir kız çocuğuydu. Kızı korkutmamak için palayı içeride bırakıp yanına gittim.
"Adın ne ufaklık? " deyip gülümsedim. Kız bir anlığına ağlamayı bırakıp cevap verdi.
" Ablam yaralı yardım edin. " Deyince yüzümdeki gülümseme bir anlığına panikle birleşti. Ertuğul da arkamdaydı. Onunla birlikte kızı takip edip alt kata indik ve bir odaya girdik ancak odada kimse yoktu tam da o sırada enseme birisi metal bir şeyle vurdu. Aynı şeyi Ertuğrul'a da yapmışlardı, o oracıkta bayılmıştı ancak ben bayılmamak için direndim ve dizlerimin üzerine sert bir şekilde düştükten sonra enseme bir darbe daha yedim ve yüzüstü yere kapaklanıp bayıldım.

Virüs 691Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin