Bölüm 24 : 11 Saat 37 Dakika : Finale Doğru

370 37 4
                                    

Otobanda önlü arkalı ilerliyorduk. Buralarda arabalar sık sık ya kaza halinde ya da şeridinde durmuş yolumuzu kesiyorlardı. Hızımı çok düşürmüştük ve bir zaman sonra önümüzdeki tüm şeritler kaza yapmış arabalar yüzünden tıkanınca bizde durmak zorunda kaldık. Han hafif bir sesle lanet olsun dedikten sonra arabadan indi.
"Yanınıza sadece silah, az miktar yiyecek ve çanta alın. " dedikten sonra herkes Hummer'ın bagajını açıp lazım olabilecek her şeyi aldı. Bende en sonda kendi hakkımı alınca kimi arabaların üstünden kiminden de yanından ilerlemeyi sürdürdük. Tam o sırada Mügenin çığlığını duyunca arkama baktım. Bir yaratık Müge'nin bacağından bir parça tutup koparmıştı. Han silahın kabzasıyla 2-3 defa vurup yaratığın beynini parçaladı. Yaratığın eli gevşeyince Müge ağlayarak yere yapışınca hepimiz başına üşüştük. Bacağından bir parça kopmuş az da olsa kemiğin büyük bir kısmı görünüyordu. Bir zaman sonra acıdan olsa gerek bilincini kaybetip bayıldı.

Uyanana kadar bacağına bir bez parçasını sıkı şekilde dolayıp sıktık. Uyandığında acıdan duramıyordu. Herkese onu öldürmemiz için yalvarıyordu.

Bir zaman sonra sesi kesildi.

Uyandığında garip bir ses çıkarıyordu. Sanırım hırlıyordu. Gözleri kapalıydı. Sadece sağ elini hareket ettiriyordu.

Bir zaman sonra gözlerini açtı. Vücudunu ileri atıp sürünerek bize doğru ilerlemeye başlayınca Han silahını Müge'ye - yada yaratığa- doğrultup ateş edince Müge yerde hareketsiz kaldı. Belki kızı daha yakından tanısam ölmesine üzülebilirdim ancak kızı zaten sevmiyordum.

Biraz daha oyalandıktan sonra yolumuza devam etmeye başladık. En fazla 2 saat gitmişken çok ileride en az 3 düzine yaratık görülüyordu. Han'a dönüp
"Ya içlerinden geçicez yada etraflarından dolaşıcaz. " deyince Han'ın askerlerinden biri sağ tarafımızdaki Scania marka tırı göstetince ne yapacağımızı anladım.

Tırın şoför koltuğuna Han geçti ben de elimde silahla camdan dışarı sarktım. Aramızda bir asker arka yatak bölümünde de 2 askerk alıyordu. Han bana dönüp
"Üstlerinden geçerken cama veya kapıya tutunan olursa kafalarını uçur. " deyince kafamı salladım.

Kendimizi bir anda yaratıkları ezerken bulduk. Yaratıklar bizi görünce bize doğru geliyordu ve ardından da Han onları eziyordu. Tüm yaratıkları ezince geriye en fazla 10 yaratık kalmıştı. Son hız ilerlerken ilerideki arabaları görünce Han geç de olsa frene bastı ancak kendimizi çarpmaktan kurtaramadık.

Kendime geldiğimde sağ bacağım sıkışmıştı. Sol bacağımı hareket ettirebiliyordum. Sanırım çarpmanın hızıyla tırın önü içeri göçmüştü. Arkadaki askerlere birşey olmamıştı. Han'a bakınca onun da baygın olduğunu gördüm. Sağ bacağımı hareket ettirmeye çalışınca inanılmaz bir acıyla bağırdım ve diğerlerinin de kendine gelmesini beklemeye başladım.

Han'la 2 asker de uyanmıştı. Ama yanımdaki asker hala baygındı - belki
de ölü. - Elimi boynuna götürdüğümde kalbinin durduğunu anladım. Hepimiz teker teker ölüyorduk. Han'a dönüp
"İyi misin? " diye sorunca evet dedi.
" Benim sağ bacağım sıkıştı. " eğilip ayağıma baktıktan sonra
" Burada bir yerde olmalı. " deyince
" Ne? " diye sordum.
" Levye. " diye cevap verdi.

Sonunda levyeyi bulunca askerle arama oturdu.
" Onunla ne yapıcaksın? " diye sorunca gülüp
" Ayağını oradan çıkarıcam. " dedi.

Levyeyi ayağımla tırın torpido arasına soktu. Çekmeye başlayınca tırın önü ayağımdan çekilmeye başladı. Ardından birden bırakınca tekrar aynı yere dönünce acıdan tüm vücudum titredi.
" Levyeyi çekince ayağını oradan çıkarmaya çalış. "
Tekrar levyeye asıldı, tırla ayağımın arası yine açıldı. Elleriminde yardımıyla ayağımı çekmeye başladım. Acıdan her an bilincimi yitirebilirdim. Son bir hışımla daha çekince ayağım sıkıştığı yerden kurtuldu. Ancak ayağım edildiği için üstüne basamaz haldeydim. Baston gibi bir şeye ihtiyacım vardı. Han'a teşekkür edikten sonra baston gibi kullanabileceğim bir şey arayabilecek misin diye sorunca tamam deyip tırdan indi.

Sağımdaki kapı açılınca Han kolunu omuzuma dolayıp tırdan inmemi sağladı. Elime de uzun metal bir demir verdi. Arkamdan da 2 asker indi. Askerlerin ikiside sağlamdı sadece alınlarında pıhtılaşmış kan
duruyordu.
"Yola devam edebilecek misin? " diye sorunca
" Evet, edebilirim. " diye cevap verdim.

Ağrım hiç dinmiyordu. Zorla da olsa yürüyebiliyordum ama daha ne kadar böyle gidebilirdim bilmiyordum. Sağ taraftaki çalılıklardan hışırtı gelince dönüp baktım. Bir şey yoktu. Tekrar yola devam ederken enseme yediğim darbeyle yere yığılmam bir oldu. Bu bir rüya değildi ama bu sefer de kıyamet kopmuş gibiydi.

Uyandığımda tanımadığım bir insanı ateşin üstünde yakıyorlardı. Tüylerim ürperdi. Sağımda 2 asker onların da sağında Han vardı. Ellerimiz arkadaki demir borulara bağlanmıştı. Herkes uyanıktı. Bir adam gelip sağ tarafımdaki askerin iplerini çözüp ateşe attı.
Ardından kolunu kesip bize bakıp yemeğe başladı. O anı görünce kendimi tutamayıp kusmaya başlayınca. Sağ taraftaki diğer asker gülmeye başladı. Herkes ona bakarken insan eti yiyen adam
"Neye gülüyorsun? " diye sorunca asker cevap verdi.
" O. " deyip tekrar gülmeye başladı.
Adam yanına gidip sert bir şekilde vurduktan sonra devam etti
" Isırılmıştı. " dedi ve tekrar gülmeye başlayınca adam elindeki eti yere düşürdü. Elini tabancasına koyduktan sonra 5 el askere ateş etmeye başladı. Ardından bana dönüp silahın kabzasını suratıma indirdikten sonra bayılmam bir oldu.

Yüzüme kovayla su dökülmese belki de uyanamazdım.

Sağıma bakınca Han'ı gördüm. Yüzü gözü kanlar içinde baygın bir halde duruyordu. Bir adam kafamı kendisine çevirince
"Sıra sende. " deyip demir bir boruyu suratımın ortasına indirmesi bir oldu. Sıranın bana geleceğini biliyordum, tek bilmediğim bunun bu kadar acıtacağıydı.

Virüs 691Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin