Bölüm 17 : 51 Saat 4 Dakika

435 43 6
                                    

Başım ağırıyordu. Sebebini bilmiyordum. Ertuğrul beni uyandırmaya çalıştığında havuzdaki yaratıklarla yüzüyordum.
"Noldu ya! "
" Kalk olum kahvaltı yapıcan daha sonrada 3 ü temizlicez. "
" Uff, tamam. "
Çok yorgundum. Bu yorgun halimde 7 kat çıkıp tüm katları didik didik arayıp yiyecek bir şey toplayamazdım. Kafamı kanepenin yastığına tekrar koydum. - havuzu görmeme umuduyla- Koymamla yanıma Gizem'in oturması bir oldu. Beni dürtüyordu.
"Kalk hadi aç aç 7 katı araştıramazsın." Deyip yanağıma öpücük kondurdu. Sonra gülüp gitti. Ben o sırada şok olmuş durumda kanepede sırtüstü yatıyordum. - bunu hiç beklemiyordum- Ben hala şoktayken Ertuğrul tekrar geldi ve üzerimdeki yorganı çekti.
"Hadi laan. "
" Tamam ya bırak, kalkıyorum. " dedim.
" Seni öptüğünü görmedim sanma. " deyip gülmeye başladı. Omuz silkmekle yetindim. Beni sinir etmede çok başarılıydı helede şu son zamanlarda. Onunla konuşma fırsatı bulduğumda nasıl yaralandığını sorunca herşeyi anlattı. Bir eve girmişler yaratıkdan kaçıyım diye sen git, geri geri gelirken camdan düş Allah'tan 1. Kattan düşmüş kafasını vurunca bayılmış. Ama bunun kalbinin durmadıyla bir alakası yok dediğimde bilmiyorum dedi. Bana pek inandırıcı gelmedi ama tamam deyip geçtim. Birden sitenin girişinden sesler duyunca cama koştum benle birlikte Gizem de. İçinde bir insan dolusu Dacia Duster ve Peugeot Berlingo girdi. Bizde hemen karşıdaki kapıya vurup Yankı'yla Aslıhan'a olayı anlattık silahlarımızı alıp hemen girişe koştuk. Aslıhan'la Gizem'in silahları yoktu gerek de yoktu zaten biz varken onların neyine silah taşımak, ama hiç yokdan bi levye de fena olmazdı. Arabanın şoför koltuğundan 19 yaşlarında sarı saçlı yakışıklı bir çocuk indi. Onunla beraber 1 kız 3 de erkek. Duster'dan da 2 kız 3 erkek indi ve hepside silahlıydı. 10 kişiye 5 kişi, adil bir dövüş olmayacaktı en azından dövüşmeye geldilerse. Sarı saçlı olan söze başladı
"Merhabalar. " diyerek bize daha da yaklaştı. Aramızda en çok 4 adımlık mesafe vardı.
" Merhaba. " dedim sanki grubun lideriymiş gibi. Lideri miydim, bilmiyorum galiba beni lider yapmışlardı.
" Pazarlık yapmaya geldik. " deyince herşeyi anladım, bunlar burayı istiyordu.
" Ne için? " diye dordu Yankı.
Sırıtarak "Burası için."  dedi.

Ortam gerilmişti. Hepimizin parmakları silahımızn güvenlik kilidindeydi.
Aşırı derecede sinirli bir şekilde "Asla!"  dedim. Ben o koca 2 binayı siz gelin de burayı alın diyemi temizledim.
"Ya isteğinizle verirsiniz yada zorla almasını biliriz. "
Deyince sinirim hepten gerildi ve parmağımla silahımın güvenlik şeridini açıp namluyu çocuğun kafasına nişan aldım.

Silahımın susturucusu sayesinde çok fazla ses çıkmamıştı. Hiçbir yaratığın dikkatini çekmemiştik. Ancak şu an bunu düşünmüyordum. Demin birisini öldürmüştüm KAFASINDAN
Benim tetiği çekmemle 8 silah bize doğru döndü. Ertuğrul'a kızları götürmesi için işaret verdim hızla kızları binanın içine götürürken Yankı'yla ben de siper alabileceğimiz bir Mercedes Vito'nun arkasına koştuk. Bu sırada kurşunlar yağmaya başladı. Bizde arada sırada çıkıp ateş etmemize rağmen 8 silahtan çıkan mermilerle başa çıkmamız imkansızdı. Tam o sırada Ertuğrul sağımızdaki binanın içinden bize bakıyordu. Şu anda tüm dikkatleri bizdeydi. Ertuğrul'a kafamla ateş etmesini söyledim. Bir anda kapıyı açıp 3 kişiyi yere sermesi bir oldu. Ancak şimdi 4 kişi bize 2 kişi de Ertuğrul'a nişan alıyordu. Kızlar içerideydi onlarada silah vermemenin siniriyle kendimi arabanın önünden karşımdaki dev çınarın gövdesine siper etmem bir oldu ancak o sırada ayağımı teğet geçen bir kurşun ayağımı fena halde kanamasına ve acımasına yol açmıştı. Kurşunun verdiği acıyla bilincimi kaybettim. Tek gördüğüm kalan 6 kişinin tüm dikkatlerini Ertuğrul'la Yankı'ya verdiğiydi. Tam o sırada Ertuğrul kızlarla birlikte kapıdan çıkıp binanın arkasına doğru koştuklarıydı. Tam o sırada bir kurşun sesiyle gözlerimi kapamam bir oldu.

Gözlerimi açtığımda olduğum yerde yatıyordum. Galiba savaşı kazanmıştık. Ancak kayıp vermişmiydik? Sağ ayağımdan hala kanlar akıyordu. Üzerimdeki t-shirt ten bir parça yırtıp ayağıma bağladım. Ayağa kalkmaya çalıştığımda yine dayanılmaz bir acı hissettim, yine bayılmamak için kendimi zor tuttum. Topallaya topallaya yürümeye çalışırken etrafın nasıl savaş alanına döndüğünü gördüm. Savaşı kazanmıştık ama burda bidaha asla kalamazdık.
Aceleyle diğerlerini aramaya koyulduğumda  otoparkın ordan sesler duydum. Ağır bir şekilde giderken ağlayanın Aslıhan olduğunu anladım. Yankı yerde yatıyordu. Göğsü inip kalkıyordu yani hayattaydı, Ertuğrul ise sırtını Doblo'ya vermiş yüzü ellerinin arasındaydı. Geriye bir kişi kalıyordu, O'nu yerde kanlar içinde gördüğümde inanılmaz bir darbe daha aldım. Hemen üstüne atladım. Ellerimi ağlayarak boynuna götürdüğümde anladım.
Nefes almıyordu.

Virüs 691Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin