Bölüm 23 : 17 Saat

360 38 5
                                    

Sinirden uyumadım. Ama şimdi daha iyiyim. Dışarıda çadırların arasından düşünceli şekilde yürüyordum. Askerler nöbet tutuyordu. Omzuma bir el dokundu. Arkamı dönünce Han'ı gördüm.
"Uyuyamadın mı? " diye sordu.
" Evet. " dedim.
" Gel, odamda biraz konuşalım. "
Deyince ağır adımlarla terminle doğru ilerledik.

" Miraç kafamızı dağıtmak için İstanbul'a araştırma düzenledim. Sen, ben, 3 tane askerim ve bidee.. şu kız, adı neydi? ".
" Hatırlamıyorum. " dedim.
" Neyse işte, 2 Hummer ikisininde benzinini doldurdum. İstanbul'a kadar fazla fazla yeter. "
" Ne zaman yola çıkıcaz? "
" Bu öğlen. Hemen hemen 3 saat sonra. "
" Peki. "

Sonunda girişte toplandık. Han öndeki aracın şoför koltuğuna oturdu. Bende onun yanına oturdum, arkaya da kız oturdu. Diğer araca da Han'ın askerleri oturdu. Han kıza
" Bu arada ismin neydi? " diye sorunca kız da
" Müge. " diye cevap verdi.
" Peki memnun oldum Müge, o zaman yola koyulalım. "

Yola çıkalı en fazla 2 saat olmuştu. Sıkıntısız bir şekilde yolda gidiyorduk. Kafamı cama yaslamış şu dünyada ne kadar yalnız olduğumu düşünüyordum. Tam o sırada Han
" Torpidoda müzik cdleri var. " deyince hayal dünyamdan çıkıp elimi torpidoya uzattım. Rastgele bir cdyi radyoya taktım. Sesini de 17'den 7'ye indirdim. İlk sırada Hande'den Naber şarkısı çaldı. Kafamı tekrar cama yaslayıp kıyametin geldiği dünyayı izlemeye koyuldum.

1 saat sonra ihtiyaç molası için bir Opet'te durduk. Han'la birlikte girişe doğru girerken bir ses duyduk. Bir çocuk çığlık atmıştı. Ellerimizdeki silahlara daha da çok sarıldık. Bir parmağımız silahın güvenlik kilidindeydi. Ağır adımlarla içeri girdik. Arkamızdan da Han'ın askerleri. Müge de arabada bizi bekliyordu. Biraz daha ilerleyince yarım düzine yaratığın tuvaletin kapısından içeri girmeye çalıştığını gördük. Silahlarımızı kaldırıp yaratıklara ateş etmeye başladık. Tamamı geberinceye kadar kafatasılarını parçaladık. Ardından kapı yavaşça açıldı. Bir çocuk titreyerek bize bakıyordu. En fazla 8 yaşındaydı.
"Meraba ufaklık. " dedim elimi çocuğa uzatarak. Çocuk tereddüt etse de yavaşça elimi tuttu. Gözlerinden ne kadar korktuğu anlaşılıyordu.
" Korkma, sana zarar vermiyecez. " dedim. Ancak o Han'a bakıyordu. Kolumla Han'ı dürttüm.
" Meraba ufaklık, korkma, ben hiç insan öldürmedim. " dedikten sonra güldü ve devam etti " "Sadece öldürmekten beter ederim. " deyince
Kulağına doğru
" Çok yardımcı oldun. " deyince güldü. Çocuğu elinden tutup dışarıdaki arabadaki Müge'nin yanına oturttum.

Yol boyunca hiç sesini çıkartmadı. Müge ne kadar onunla konuştuysa da cevap vermedi.

Biraz daha yola devam ettikten sonra Han'ın tuvaleti geldiğinden mola vermek zorunda kaldık. Arkama dönüp küçük çocuğa ismini sorunca biraz mırıldandıktan sonra Mert olduğunu söyledi. Cevap vereceğini zannetmediğim için şaşırdım. Nerden geldiğini neden orada olduğunu sorunca
"Artvin'e doğru seyahat ediyorduk. Otobüs mola için durunca annem beni tuvalete götürdü. Ama çıktığımda yoktu. Sonra da gördüğünüz gibi işte. " deyip ağlamaya başladı. Müge, Mert'i teselli etmeye başlayınca arabadan çıkıp bende işimi görmeye gittim.

Han'ı bulunca elinde haritayla ayakta dikiliyordu.
" Ne oldu? "
" Yolumuzun hemen üzerinde Ulusoy'un çok büyük bir terminali ve dinlenme tesisi var. Orada istediğimiz herşeyi bulabiliriz. "
" Silah hariç. " diye düzelttim.
" Evet o hariç."
"O zaman sıradaki durak terminal. "

Virüs 691Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin