Üvey

406 49 25
                                        

Multimedya; Emre ve Derin

Bölüm şarkısı: Selena gomez The heart wants what it wants(şarkı ile okumanızı tavsiye ederim.)



Tam iki hafta...

Annemin ölümünün üzerinden tam iki hafta geçmişti.
Onu çok özlüyorum, kokusu hep burnumda tütüyor. Bazen bütün bu olanların bir rüyadan ibaret olmasını diliyorum. Yada korkunç bir kâbus da diyebiliriz.
Ama maalesef ki her geçen gün artık alışmam gerektiğinin, bütün bu zorluklara katlanmak zorunda olduğumun farkına varıyorum.

Babam.. Babamsa beni hiç önemsemiyor hatta annemin ölümünü bile pek takmıyordu. Yani ben böyle düşünüyordum. Gece yarısında eve geliyor herşeyde bana patlıyordu.
Kalacak bir yerim olsa burada durmayı asla istemezdim.
Hoş, pek akrabamızın da olduğu sayılmazdı zaten. Sadece İstanbul da teyzem vardı. Teyzemi çok severim aslında. Babamın kızacağını bilmese beni İstanbul a götürecekti. Ama babamın buna izin vereceğini hiç sanmıyordum.

Eğer iki hafta öncesine dönecek olursak; doktorun söylediğine sadece acı dolu çığlıklarım ve hıçkırıklarla ağlamam aklıma geliyordu.
Cenk ten ise yaklaşık üç dört gün ses çıkmayınca hapse girdiğini düşündüm ki; yanılmamışım. Birkaç gün sonra okulda bazı dedikodulara kulak misafiri olmuştum. Cenk in hapse girdiğini böylelikle öğrenmiştim. Fakat bu duruma seviniyor muyum, üzülüyor muyum hiçbir fikrim yoktu.

Evet Cenk i gerçekten seviyordum ama annemin katili olduğunu aklıma kazımam gerekiyordu.

Peki ya şuan ne yapıyor muyum?

Evde eski iç dünyama geri dönüp, artık bir parçam haline gelmiş koltukta uzanıyor sadece film seyrediyorum, bazen kitap okuyorum ve vazgeçilmezim olan parçaları dinliyorum. Zorla da olsa okula gidiyordum tabiki.

Bu düşüncelerime arada tebessüm ediyor ve kendime acıyordum. Ne oldu da ben bu hale geldim?! Lavaboya her gittiğimde kendime bakıp iğreniyorum. Ağlıyorum, elime geleni kırıp döküyordum. Hatta bazen sinir krizi geçirdiğimi falan düşünüyorum.

Yine herzamanki gibi bu düşüncelerimi telefon sesi ile bir kenara bırakıp telefona baktım. Arayan kuzenim Emre'ydi. Sanırım zaten beni tek düşünen Emre. Hızla elimdeki telefonu açtım.

"Alo Derin."

"Efendim Emre."

"Sesin çok kötü geliyor. Bak sana bir sürprizim var."

"Emre gerçekten hiç havamda değilim."

Emre, derin bir iç geçirerek devam etti.

"Kızım bi dinle! Bak ben şuan İstanbul dan İzmir e geldim. Size geliyorum şimdi. Kış uykusuna yatan ayılar gibi kapanmışsın eve. Hemen hazırlan. Kızdırma beni! Bugün kafa dağıtacağız."

"Hoşgeldin Emre ama benim kafam zaten darmadağın."

gerçekten isteksiz bir şekilde cevap vermiştim.

"Kuzi bende seni dinleyecek kafada değilim anladın? 25 dakikan var."

cevap vermeme gerek kalmadan telefonu suratıma kapattı. Ne kadar inatçı olduğunu bildiğim için pes ederek odama hazırlanmaya gittim.

Dolabımdan siyah elbisemi çıkararak giymeye başladım. Altına yine siyah bir çorap ve siyah platformlu topuklu ayakkabılarımı giyip saçıma maşa yaptım. Bu sefer makyajı çok yapmıştım çünkü Ağlamaktan gözlerim morarmıştı ve benimde bol makyaj ile kapatmam gerekti.

Emre benim için çok değerli birisi. Onu kardeşim gibi bilirim. Küçükken oynadığımız oyunlar şimdi aklıma gelince yine beni bir gülme tuttu. Çünkü eskiden birkaç arkadaşım ve Emre ile bir keresinde evde saklambaç oynuyorduk ve ebe Emre ydi. O sayarken hepimiz evden kaçmıştık. Bütün gün boyunca bizi aradı ama nafile. Tabi günün sonunda ortaya çıkmıştık ve bize küsmüştü.

TEHLİKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin