Selam!
Bu bölüm CünZey biraz az fakat bunu sıradaki bölüm telafi etmeyi planlıyorum.
İyi okumalar! Yorumlarınızı merakla bekliyorum 💙
Cüneyd, Zeynep'i Arif Efendi ile birlikte Suavi Bey'e yolladıktan sonra Bahadır ile beraber dergâha doğru yola çıkmıştı.
"Mürşid hazretleri.. Kur'an Kursu arazisi ile ilgili bazı meseleler var." dedi Bahadır Cüneyd'in bir adım arkasında yürürken.
Cüneyd elini kaldırıp Bahadır'ı susturdu. "Araziyi Milli Eğitim'e devretme konusunda kimlerle görüşebiliriz?"
"Devretmek mi?" diye sordu Bahadır şoke olmuş bir halde.
Cüneyd başını salladı. "Bir araştır bunu."
Bahadır başıyla onay verdi. Ardından ise sessizce Cüneyd'i takip etmeye devam etti. Birkaç dakika daha yürüdükten sonra dergâhın bahçesine girmişlerdi. Bahçeye girdiğinde Cüneyd'i karşılayan görüntü ise, asla beklemediği bir şeydi.
Çünkü gördüğü görüntüde, babası elinde bir paspas ile dergâhın bahçesini yıkamaktaydı. Niye yapıyordu ki böyle bir şeyi? Yanlış anlaşılabileceğini bilmiyor muydu?
Bahadır'a uzakta dur dercesine bir işaret yaptı. Zihninde annesinin haykırışları dönüp dururken babasına doğru yürüdü Cüneyd. Sormak istiyordu hakikati. Lâkin hafızasına itimat edemeyişi onu tereddütte bırakıyordu.
"İstirahat et demediler mi?" diye sordu Cüneyd babasına.
Vahit doğruldu, mürşidine selam verdi. Ardından paspas yapmaya devam ederken konuştu. "Dediler sağolsunlar. Lâkin sığamadım oraya..."
Bakışlarını dergâhın bahçesinde gezddirdi Vahit. "Buralara baktıkça eski dirlik günlerim aklıma geliyor. Gelip el etek öpenler, şu kapıya dizilen siyah araçlar... Sonra bir benlik hasıl oluverdi. Dedim ki, Vahit Efendi o teveccüh sana değildi bu kapıya idi.."
Vahit sözlerine devam etti. "Sen anca bu kapıya gelenlerin ayağının tozunu süpürürsün..." dedi yeri paspaslamaya devam ederek.
Cüneyd yutkundu. Zihninde beliren annesinin sesini yok saymaya çalışarak konuştu. "Kendini böyle suçladığına göre.. Hatıralarında sadece kötü anılar var."
"Bilakis Cüneyd Efendi!" dedi Vahit işaret parmağını havaya kaldırarak. "Benim değil, lâkin sana miras bıraktıklarım öyle... Öyle ki annene ve bana dair her şey sende acı bir tat bırakmış.."
Cüneyd dolan gözlerini saklamaya çalışmadı. Haklıydı babası. Cüneyd iyi hiçbir şeyi hatırlamıyordu, tek hatırladığı o güne dair anılardı.
Vahit samimi bir şekilde gülümsedi. "Annen... Ne güzel gülerdi hatırlıyor musun..?"
Babasının bu cümlesiyle Cüneyd'in gözünden bir damla yaş süzüldü. Hemen aynı anda ise hatıralarında saklı kalan eski bir anı gözünün önünde belirdi.
Vahit, Gülayşe'yi salıncakta sallıyordu bu hatırada. Salıncaktan yalnızca birkaç adım ötede bir piknik masası kurulmuştu.
Gülayşe de Vahit de kahkahalarla gülüyorlardı. Küçük Cüneyd de oldukça mutlu görünüyordu. Oldukça normal ve mutlu bir aile vardı bu hatırada.
"Vahit! Vahit dur, dur! Düşeceğim!" dedi Gülayşe kahkahalarla gülerken.
Vahit yüksek sesle bir kahkaha attı. "Hatunuma bak be! Kanatlanmış uçuyor!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Münzevi | Cüneyd Güneş | CünZey
FanfictionMünzevi'de, Cüneyd ile Zeynep'in hikâyesini, Kızıl Goncalar'ın 18. bölümünden itibaren, olmasını istediğim şekilde yazıyorum.