- 11 -

66 12 20
                                    

Artık haftalar fazlasıyla hızlı geçiyordu. Her haftada üç tane görevim oluyordu. Bazılarına kalabalık bir ekip olarak gidiyorduk, bazılarına yalnız başıma gidiyordum, bazılarına ise Bay Lee ile gidiyordum. Günlerim düzenliydi, Jisung hyungun dediği gibi programa uyuyordum ve böylece birçok haftayı da atlatmış ve bir yılı güzel bir şekilde bitiriyordum.

Yeni yılın kutlamasını ailemle yapacaktım. Birkaç arkadaş da çağırmıştık ve onların arasında Jisung hyung da vardı. Beraber çok eğlenmiş ve harika bir akşam geçirmiştik. Yemekler zaten çok lezzetliydi. Hyunjin ve Yeji'nin eli cidden harikaydı!

Yemekten hemen sonra da Jisung hyung sabırsız bir şekilde içkileri çıkarmış ve hepsinin tadına sırayla bakmıştı. Tabii bu esnada birçok komik sohbet de etmiştik. Ancak bunların hepsi olurken ben Bay Lee ne yapıyor diye düşünüyordum. Tek bir kişi ile saatlerce yeni yılını kutluyor olamazdı herhalde.. Bu büyükbabasını sıkardı.

Herkes eğlenirken odama çıktım ve onu aradım. "Bay Lee, merhaba."

"Merhaba, Seungmin. Yeni yılın kutlu olsun."

"Ah sizin de.. Merak ettim ne yaptığınızı.."

"Büyükbabamla yemek yedik. Şimdi bir şeyler içiyoruz."

"Afiyet olsun. Yalnız olmamanıza çok sevindim. İşiniz bitince eğer isterseniz.. Evinize gelebilirim."

Durdu birkaç saniye. "Teşekkürler."

"Gelmemi istemiyor musunuz?"

Yeniden bir sessizlik oldu. "Gelebilirsin. Bir gibi evde olurum."

"Pekala.. O saatte gelirim ben de."

"Ben alayım mı seni?"

"Hayır, gerek yok. Teşekkürler."

"Tamam. İyi eğlenceler."

"Teşekkür ederim! Size de."

Aşağı indim. Saat epey erkendi. Baya beklemiştim. Herkes şekerlemeler, çikolatalar çıkarmıştı ortaya. İçki ile güzel gidiyormuş Jisung hyungun dediğine göre. Saatler sonra saat on iki olmadan on saniye önce geri sayım yaptılar, başta Jisung hyung olmak üzere..

Yeni yıla girer girmez herkeste bir rahatlık gördüm. Eğleniyorlardı. Ben tek başıma yemek masasında oturuyordum. Onları seyrediyordum. Masadan bir şey almak için geldiğini sandığım Changbin hyung gelip önümdeki sandalyeyi çekti ve karşıma oturdu. "Dalgın görünüyorsun. Herkes çok heyecanlı ama-"

"Ben ne zaman heyecanlı oldum ki hyung?"

"Saatler önce biri ile telefonda konuşurken gayet sesin heyecanlı geliyordu."

Kaşlarımı çatıp arkama yaslandım. "Beni dinlemen hoş hissettirmedi şahsen. Ne düşündüğün umurumda değil."

"Kelimelerin kırıcı Seungmin."

"Saçmalıyorsun sen de."

"Bizden bir şey saklıyorsun, biliyorum. Uzak bir yerde çalıştığın için şirketinin yurdunda kalıyorsun ama şirket ile hiç bağlantın yokmuş gibi yaşıyorsun." Abime çalıştığım şirketten bambaşka bir şirket göstermiştim, ondan bahsediyordu.

"Bence çok düşünüyorsun, morukladın mı?"

"Öyle bir eylem yok Seungmin."

Kafamı arkaya attım, "Tanrım, çok sıkıcısın."

Bir nefes verdi, "Ben birini tanıyorum. İşi için ailesini karşısına alan biri. Sen de öyle ol istemiyorum."

"Hyung, sizi seviyorum, bu. Abartılacak bir şey değil. Yakında burada da olmayacağım. Belki de sadece gelenek haline getirdiğiniz büyük noel kutlamalarında beraber olacağız. Bilemezsin. Biz aileyiz, aile bebeklik ve çocukluk arasında baskındır ve ben yirmi yaşımdayım."

"Pişman olmanı istemiyorum."

"Olmam, hyung olmam."

Kafamı iki yana salladım. Saate baktığımda bire yirmi vardı. "Ben kalkayım." Ayağa kalktım. "Mutlu noeller abim. Görüşürüz."

"Seungmin, nereye gidiyorsun?"

"Arkadaşımın yanına."

Changbin hyung itiraz etmek için dudaklarını araladığında Jisung abimi tutup "Bırak çocuğu uçsun hyung. Gel biz eğlenelim." demesi beni kurtarmıştı.

Yukarı çıkıp çantamı hazırladım ve çantamı alıp dışarı çıktım. Nasıl gidecektim şimdi.. Otobüs yoktu. Oflayıp yürümeye başladığımda uzaktan gelen gece mavisi bir araba gördüm. Onu görür görmez gülümsedim. Beni fark etmesi için ellerimi kaldırıp ona el salladım.

Beni fark edip arabayı yana çekti. "Gelmeyecektiniz hani," Dedim arabaya bindiğimde.

"Bu saatte otobüs yok ve senin araban yok."

Kemerimi bağlarken konuştum, "Cidden benim ehliyetim var ama arabam yok. Çok saçma." Ben on sekizime girer girmez ehliyet alabilmem için beni araba kursuna göndermişti Bay Lee.

"Aslında şirketten bir araba alabilirsin. Resmi olarak artık ajansın. Sana bir araba vermeleri gerek."

"Doğru.."

Arabayı sürerken ikide bir kafasını sallıyordu. "Bay Lee, yana çeksenize. Ben süreyim." Dedim. İtiraz etmedi. Tuhaf görünüyordu, biraz kötü gibiydi. Sarhoş muydu acaba.. Yüzünü görseydim belki anlayabilirdim.

O yolu tarif etti. Ben de evine kadar sürdüm. Beraber yukarı çıktık. Ben koltuğa geçtim. O da mutfaktan seslendi, "Ne içersin?"

Güldüm. "Süt."

Gülüp elinde iki şarap bardağı ile yanıma geldi. Ardından L koltuğun arkasındaki yemek masasının arkasında duvara yaslı cam dolabın içinden bir şarap şişesi alıp yanıma geldi. O dolabın içinde çeşit çeşit içkiler vardı ve görüntüsü muazzamdı.

Bacaklarını iki yana açıp yanıma oturduğunda şarapları doldurmaya başladı. Büyük bardakların yarısını doldurdu. Ancak bu bizi tatmin etmemişti. İkimiz de içten içe üzgündük. Ailemizle tam olarak istediğimiz mutluluğu yaşayamıyorduk. Bir şeyler saklamalıydık, yalan söylemeli, umursamaz olmalıydık. Bu bizi çok yoruyordu.

Şarabını içmek için ağzındaki siyah ağız maskesini çıkarması ile gözlerimi o andan itibaren dudaklarından alamamıştım. Kalın kıvrımlı üst dudağı ve ince pembe altdudağı birbirini çok güzel tamamlıyordu. Bir an o dudakları öpme arzusu ile dolunca önüme döndüm. Sertçe yutkunup ensemi kaşırken çok utanmıştım düşüncemden. "Kıpkırmızı oldun," Diye mırıldandı.

Ellerimle yüzümü sıvazladım. "Sıcak bastı."

Ellerini ağır hareketlerle bana uzattı. Ardından geri çekti. Ayağa kalkıp bir yere gitti geri geldiğinde elinde kırmızı kalın bir kurdele gördüm. Sertçe yutkundum. Önüme geçti. "Gözlerini kapatmama izin verir misin?"

Hipnoz olmuş gibi gözlerine bakarken kafamı ağır hareketlerle aşağı yukarı salladım. Gözlerimi hala dudaklarından alamazken altdudağımı ısırdım. Uzanıp kurdele ile gözlerimi kapattığında gördüğüm tek şey kırmızı ışık oldu.

Karşımdaki beden benden uzaklaştıktan sonra biraz ses yaptı. Yanıma geri geldiğinde ellerimi tutup göremediğim saçlarına koydu. Şu an.. Maske, gözlük, şapka.. Hiçbiri yoktu. Ellerimle yüzünü keşfe çıktım. Gözlerini sıkıca yummuştu.. Belirgin elmacık kemiklerini hissettim. Uzun yumuşak saçlarını hissettim. Saniyeler sonra dudakları dudaklarıma değdi. Beni öptü.

Kollarımı boynuna doladım. Kucağına yerleştim. Sırtımı koltuğa bastırıp ayaklarımı beline doladı. Onu öpmeye başladım istekle. Birbirimize aç kalmışçasına nefes almadan nazikçe birbirimizi öperken bardakların düşüp yerleri kirlettiğini duydum. Ama bunu ikimiz de umursamadık.

Ben ellerimi onun yüzünde ve bedeninde keşfe çıkarırken o beni sanki kaçacakmışım gibi sıkıca tutuyordu. Kendimi bulduğumu hissettim. Aptal kelimeler ve kurallar olmadan buldum. Onunla beraber kendimi buldum.

maybe - minminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin