"Ne olmuş buna? Niye suratı böyle?"
Jisung hyungun söylediği ile kafamı cama çevirdim. Minibüsün içinde herkes görev için hazırlık yapıyordu, Jisung hyung ise benim suratsızlığma takmıştı kafaya. Minibüse bindiğinden beri beni soruyordu. Neyse ki Bay Lee olan şeyi ona anlattıktan sonra susmuştu.
Başımı eğip parmağımda çevirdiğim yüzüğe baktım. Bu yüzüğü Bay Lee bana vermişti. Bunun üzerinde küçük bir düğme vardı, onun üzerine basınca içinden uzun ve çok keskin bir bıçak çıkıyordu. Bu tarz şeyler tüm ajanlarda vardı.
Ben yüzüğe dalmışken gideceğimiz yere varmıştık. Takım elbiseli Sullyoon, ben ve Wonpil ile arabadan indik. Yaklaşık beş dakika yürüdükten sonra karşımıza çıkan şirkete girdik. Başka bir şirketten yapılacak bir olaya engel olacaktık. Ve şirket elbette malum şirket, Seol Maxident'tı.
Şirkete girmiş ve dağılmıştık. Saçlarımın kapattığı kulaklığımdan Bay Lee'nin sesini duydum. "Sekizinci kata çıkmalısın. Oradan sola dönüp sağdan ikinci kapıya gireceksin. Kapının üzerinde Park Jiwon yazması gerekiyor."
Asansörden indim ve dediği kapıya doğru ilerledim. Ancak kapıyı tıklamadan önce hissettiğim şey ile arkama baktım omzumun üzerinden. Arkamdaki kapı yangın merdivenine çıkıyordu ve bu kapıdan sesler geliyordu. Yüksek sesli adım sesleri ile hızla önümdeki kapıyı açtım. İçeride kimse yoktu.
Odada gözlerim sandalye aradı. Ama yoktu. Cebimden bir halat çıkardım ancak ben kapıya müdahale edemeden kapı sertçe üzerime açıldı. "Maskeni tak Seungmin." Maskemi hızla taktım ve ayağa kalktım. Daha önce hiç görmediğim bu adam direkt olarak üzerime atlamıştı. "Oh oh oh, Bay Kim, izlenmediğinizi mi zannediyorsunuz?"
Benden cüsse olarak büyük olan bu adam cidden gıcık davranıyordu. "Öldürmeme izin var mı?" Diye sordum.
"Nasıl istersen." Demişti Jisung hyung.
Ama Bay Lee'nin cevabı netti. "Öldür."
Uzun süren dövüşümüzden sonra onu kanlar içerisinde yerde bıraktım. Odada yapmam gereken şeyi de hemen yaptım. Bu odada almam gereken bir dosya vardı. Hızlı bir şekilde onu aradım ve bulduktan sonra odadan çıktım. Yangın merdivenlerinden inmeye başladım. Gömleğimi kirleten kan lekesinden dolayı oflayıp ceketinin düğmelerini ilikledim.
O esnada, "Orada dur!" Diye bağırdı arkamdan bir ses. Gözlerimi devirdim ve hızlı bir şekilde merdivenleri inmeye devam ettim. Arkamdaki adamın sesi kulağımda yankılanırken bir şey fark etmiştim. Bu tanıdık bir sesti. Maskemi takıp ilerlemeye devam ettim, risk alamazdım.
Ancak adamın gözü o kadar kararmıştı ki merdiven boşluğundan atlamış ve önüme çıkmıştı. Beni boğazımdan tutup duvara yapıştırmıştı. Nefes almaya çalışmadım, bu zor olacaktı. Kollarımı boynuna sarıp karnına tekme attım. Ancak ağzından bir inilti çıkarmak dışında bir şey yapmadı. Bana okkalı bir yumruk attı. Nefes almaya ihtiyacım vardı artık, ellerim boğazımı tutan ellerine gitti. "Boş yere öldürdün onu!" Benden nefret edercesine bağırdı.
"K-karşıma çıkmamalıydı. Amacınızı biliyorum." Dedim zorla.
"Bilmiyorsun!" Elini sertçe duvara vurdu. "Burada öleceksin."
Kaşlarımı çattım. "Ellerini çeksen mi ya artık? Ayrıca tanışıyor muyuz biz ha beyefendi? Sesiniz çok tanıdık çünkü."
Parmağındaki yüzüğün bıçağını çıkardım o esnada. Onu boğazına geçirip boğazında ince ama uzun bir çizgi çektim. Bana bir yumruk daha attı. Ben de ona yeniden bir tekme attım ve yüzümü saklamaya çalıştım çünkü bu yumruklar artacaktı, beni cidden öldürmek istiyordu. Beni sertçe merdivenlere attı. Sırtım mosmor olacaktı. "Sen göreceksin tanıdığı."
Sesini net bir şekilde kullandığımda fark ettim kim olduğunu. Ben şok içerisinde donakaldığımda bana arka arkaya üç yumruk atmış sonra beni duvara atmıştı. Yüzümdeki maske elinde kalmıştı. Yüzüm duvara dönük bir şekilde yerde yatarken derince nefes almaya çalışıyordum. Fısıldayarak destek istedim.
"Sana gelmemeni öneririm." Dedim zorla. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.
Donakalmıştı. "Seungmin?"
Gözlerim dolmuştu. Başımı eğdim. Hızla yanıma geldi, çömeldi. Yüzümü elleri arasına aldı. "Özür dilerim. Özür dilerim Seungmin." Ben o an hiçbir şey diyemedim. Bana sımsıkı sarıldı. "Çok üzgünüm.."
Bir ateş sesi duydum. Ardından benden uzaklaştı. Ne oluyordu böyle?
Bay Lee Chris'in sırtına ateş etmişti ardından yanıma gelip beni kucağına almıştı. Elimi Chris'e doğru uzattım ağlarken. Yerde çömelmiş, göz yaşlarına boğuluyordu.
Benim daha fazla gücüm kalmamıştı. Gözlerimi yumduğumda her şey karanlıklaşmıştı.
-
"Bu görevi bana vermemeliydiniz." Hastane yatağında oturur pozisyonda onlara bakıyordum. "Ben sadece onun şirketinden birileri gelecek sanıyordum, onun değil." Sert bakışlarımla bir Jisung hyunga bir de Bay Lee'ye bakıyordum. "Adam mahvoldu, farkında mısınız?"
Bay Lee pişman görünmüyordu. Kollarını göğüs hizasında birbirine birleştirmiş beni dinliyordu. "Umurumuzda değil Seungmin. Sadece senin umurunda."
Sert bakışımla ona bakarken düşüncelerim bana çok ağır geldi. O şu an benim için bir yabancıdan farksız olsa da anılarımız vardı. "Çünkü ben onu seviyorum."
"Seungmin biz bu konuyu çok önceden konuştuk ve kapattık, hatırlatırım."
"Ben bir daha onunla karşı karşıya geleceğim görevlere gitmek istemiyorum."
Jisung hyung yumuşak bir ses tonunda konuştu, "Biz onun geleceğini bilmiyorduk ki Seungmin. Hiçbir zaman bilemeyiz."
"Hayır, beni kandıramazsınız. Onların hesaplarını kolaylıkla hacklediğinizi biliyorum. Yani, bunu bilebilirdiniz. Belki de biliyordunuz. Dosyada bile yazıyordu!"
"Senin canını yakacak herhangi bir şey yapmayız, Seungmin."
"Yaparsınız."
"Yapar mıyız?" Diye sordu Jisung hyung hayretle. Bay Lee öfkeli görünüyordu.
"Yaparsınız. Çünkü dünya için güçsüz olduğumu düşünüyorsunuz. Daha da güçlenmem için yaparsınız. İkinizi de tanıyorum."
Jisung hyung Bay Lee'ye baktı çaresizce. Bay Lee yalnızca bana bakıyordu. Yüz ifadesini göremiyordum. Ama yüksek ihtimalle bana kızmıştı.
Bir nefes verip uzandım. "Uyuyacağım. Beni yalnız bırakın." Gözlerimi yumdum. Kimsenin yanımda olmasını istemiyordum ama Jisung hyung beni dinlememişti. Yanıma gelip saçlarımı okşadı. "Bebeğim, biz ne yapıyorsak senin iyiliğin için yapıyoruz."
"Evet evet, bunu biliyorum. Ama ne biliyor musun? Ben hayatımın iş olmasını isteyen biri değilim."
"Onu hala sevdiğine emin misin Seungmin? Lee'den hoşlandığını sanıyordum."
Başımı yastığa gömdüm. "Kahretsin. Bak, Chris'i sevmiyorum ama ona çok değer veriyorum. Benim için çok şey yaptı. Ancak sanırım Bay Lee.. O çok farklı. Ben ona kendimi açtım. Ama şunu fark ettim.." Dudaklarımı büzdüm. "Ben işkolik biri değilim. Ben eğlenmeyi daha çok seviyorum. Köpek gibi çalıştım ama aldığım karşılık bu işte."
"Sen Lee Know'un oğlusun Seungmin. Sonucun böyle bir şey olacağı belliydi."
Bir nefes verdim. "Keşke olmasaydım."
Dediğim şey ile donakaldı. Arkama baktığını fark edince kaşlarımı çattım sordum. "O burada mı?" Cevap vermeyince başımı çevirdim. Kapıdan yeni çıkıyordu. "Git hyung. Cidden git."
Bir nefes verdi. "Sen uyu."
"Öyle yapacağım zaten!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
maybe - minmin
FanfictionUzun zamandır beraber çalışan iki disiplinli ve başarılı ajan yanlış olduğunu bilseler bile gözlerini kör eden aşkın esiri olmuşlardı. - tamamlandı - minmin - aksiyon, romantik - düzyazı, texting - şiddet 090724 150924