Bölüm 14. Yırtılan Koza

264 38 12
                                    



Bölüm 14. Yırtılan Koza


Sevgili Mecnun;

Nasılsın?

İçini rahatlatacak herhangi bir kelimeyi bırak hiç konuşmadığım için üzgünüm. Bugünlerde garip şeyler yaşıyorum. Her şey çok garip, duygular, insanlar... Ben mi bu dünyada yeni yaşamaya başlıyorum bilmiyorum. Herkes bu zamana kadar böyle miydi? Yani yoğun iş telaşı, okul telaşı, ev telaşı, insanların neler konuştuğunun telaşı...

Girdiğim kısacık iş tecrübem burnumdan gelirken bu yılın tüm absürtlüğünü yaşadığımı düşündüm. Kaos, entrika, bencillik... her şeyi gerçekten kısacık çalışma süreme nasıl sığdırdığımı bilmiyorum. Ancak insanlar bana göre değil, kötü kalpleri tanıdıkça kabuğumdan çıkmaya çalıştığıma neredeyse pişman olacağım. 

Ben küçük mahallemde, bu küçük dünyamda mutluyum. Ama biliyorum ki kötülük orada, kötülük orada ve bir gün bana değecek... Değmemesini çok isterim. Sessiz sakin bir yaşam sürmeyi çok isterim. 

Yine böyle bir sessizlik istediğim anlarda evde kendi kendime arınma kampı yapıp her şeyden uzaklaştım. Ailemden bile evet. Bazen düşünmek için yalnız kalmaya ihtiyaç vardır. Basit olduğunu bildiğimiz şeyler neden bende şiddetli bir deprem etkisi yarattı bilmiyorum, kendime gelmem birkaç günüme mal oldu. Ancak kelebek olup kanatlarımızı çıkartmadan önce tırtıl gibi sürünmeye mahkumuz biliyorum. Süründüm, belki biraz daha sürünürüm emin değilim. Ancak şimdi kendime daha uygun bir iş seçeneği buldum ve burada yaptığım her şeyden zevk alıyorum. 

Bazen içinde bulunduğum hayat ve beden bana ait değilmiş gibi geliyor, hiç böyle hissettiğin oldu mu? Bedenim ve benim aramda bir ayna var gibi, yani ben yansımayı görebiliyorum, çok yakınım ama ulaşamıyorum, değişik hisler...

Kısaca iyiyim. Çok da kısa olmadı ama içimi dökmek iyi geldi. Yaşıyorum, mutluyum, kozamı yırttım. Sen neler yaptın?

Leyla


Mektubumu katladıktan sonra kimsecikler görmeden ayakkabımın içine sıkıştırdım. Ardından tüm hayat enerjimle birlikte kahvaltıya yardım ettim ve ailecek keyifli bir kahvaltı yaptık. Çay bardağımı elimde gezdirirken her birinin yüzünü dikkatle inceledim. Onları o kadar çok seviyordum ki kelimelerim tükenirdi anlatmaya kalksaydım. 

"Ee böyle hafta sonu gibi keyiflenip duracak mısınız, kalkın bakıyım işinize gücünüze, yedirdik içirdik hala oturuyorlar ayol."

"Tamam Reyhan sultan kovma, yerme bizi daha fazla. Hem Leyla'mın işi şuncacık mesafede biraz bana üzülsen ne olur."

"Ben mi dedim a oğlum git dağ başından ofis tut diye."

"Anacığım ofis kiraları ne kadar haberin var mı senin? Daha kendimizi pişiremedik öyle ofislere geçecek kadar."

"Aman aman bir şey demedik, daha çene çalıyorsun burada."

Abim sırıtarak baktıktan sonra takım elbisesinin ceketini giydi ve "Görüşürüz fıstık," diyerek başımdan öptü. Çıkarken diğerleri vızıldamasın diye de "Görüşürüz keratalar, gelene kadar evi yakmayın," demeyi ihmal etmedi. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla derken taşı bana vurduğunun ne yazık ki farkındaydım. Geçen yaz tam ramazan ayında malum günüm gelmişken çocuklara size bir iyilik yapayım da patates kızartması yiyin diye giriştiğim -ve aslında kendim yiyeceğim- iş başıma yangın olarak çöreklenmişti. 

Gülveren Mahallesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin