Hayat nabzımızdaki belirsizlik, bizi gizemli bir sistemin içinde kaybolmuş gibi hissettirir. Her adım bilinmeyen bir masalın sayfalarını aralamak gibi heyecan vericidir. Benim mektuplarımın masalı da heyecanlı bir maceranın kapılarını araladı bana.
İhtimal hâlâ oradaydı. Kolları arasında durduğum adam mecnunum olabilirdi. Ancak bunu özellikle belli edecek hiçbir şey yapmadı. Gayet mesafeli bir şekilde dans ederken arada gözlerimi kaçırıyordum.
"Çok güzel olmuşsun Leyla."
"Teşekkür ederim Buğra abi, sen de çok şık olmuşsun." derken gözlerini bir saniye olsun çekmeden teşekkür etti. Erdal abinin avına yanaşan bir timsah gibi bize yaklaştığını görünce gerildim. Bir eş değişimini daha kaldıramazdım.
Zaten Buğra abi de hemen yönümüzü değiştirdi. Tabii bu sırada beni biraz daha kendine çekmişti. Belimde sabit bir şekilde duran elinden, vücuduma yayılan sıcaklık bir tuhaf hissettirdi. Ilık nefesini saç diplerimde hissedebiliyordum. Aramızda bir kafadan az mesafe vardı. Tabii bu topuklu ayakkabı sayesinde azalmıştı.
Onunla ilk defa bu kadar yakın olmak ve bir ihtimal dahilinde olmasının belirsizliğinin beni yorduğunu fark ettim. Bu oyuna girişmişsem bir hayal kurmamalıydım. En azından belirgin bir şekilde. Çünkü ruhunu tanıdıkça sevmeye başladığım mektup arkadaşım Buğra abi çıkmazsa, bu hem ona hem de bana bir hayal kırıklığı olurdu.
Elimin altında heybetli bedeniyle dururken kendimi nasıl uzak tutmam gerektiğini bilemedim. Müzik biter bitmez ise kaçar adımlarla yerime geçtim. Kızlarla dedikodu yapmaya ve düğün pastası yemeye kaldığımız yerden devam ederken gözüme takılan Hande ablayla bakışlarımın rotası değişti.
Elini Buğra abinin koluna koymuş gevşek gevşek gülerken yavaşça aşağıya doğru indiriyordu. Buğra abi, Hande ablanın bileğini nazikçe tutup geri yerine bıraktı. Ancak Hande'nin bir diğer kozu bacak bacak üstüne atıp sandalyesini ona yaklaştırmak oldu. Üstelik göğüs dekoltesini gözler önüne sererken...
Keskin gözleri olan bir kartal gibi naklen olay anını izlerken hızla ayağa kalkan Buğra abiyi gördüm. Tam o sıra göz göze gelince bakışlarımı kaçırdım. Kahretsin öküzün trene baktığı gibi baktığımı görmüştü.
Elinde ceketiyle birlikte dışarıya doğru çıktığını görürken arsız Hande adamın peşinden gidiyordu. Peki bu neden beni gıcık ediyordu. Ona aşık falan değildim. Hatta bu zamana kadar abim gibiydi. Ancak mektup arkadaşımdan sonra tüm bakış açım ne yazık ki ufak bir değişti.
Betül kolumu dürttü. "Kalkmayacak mısın kız?"
"Nereye?"
"Peşlerinden işte. Ne konuşuyorlar."
"Beni ilgilendirmiyor?"
"Kız nasıl ilgilendirmiyor, beni bile ilgilendirecek neredeyse."
"İlgilenmek istemiyorum Berfin."
"Ya o değilse diye değil mi?"
"Evet, sadece bir ihtimalin peşine koşup kendimi huzursuz edemem. Sonrasında üzülen ben olurum."
"Haklısın bebeğim. O zaman hadi halaya." dediğinde Betül ile birlikte gülmeye başladık ve ayaklandık. "Ne demişler; mantık sizi A noktasından B noktasına götürür, halay ise her yere."
Oldukça haklıydı ancak girdiğimiz halay keşke Abim damat oluyor sıra da bana geliyor olmasaydı... Abimin gözlerinde gördüğüm hayret dolu bakış bana yeni bir kahkaha attırdı. Keyifle gülüp eğlendiğim sıra köşedeki koluna yaslanıp halayı izleyen Buğra abiyi gördüm. Sonrasında ise kardeşi Emre gelip parmağımı tuttu ve halaya katıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülveren Mahallesi
Ficção AdolescenteBir gün işe gitmek için hazırlanırken ayakkabımın içine gizlenmiş gizemli bir mektup zarfı buldum. Sonrasında ise her şey değişti.