(20) Kutsal Aşkların Yansıması
Sevgili Mecnun;
Öyle güzel şeyler yazıyorsun ki dönüp kaç kere baştan okuduğumu sayamıyorum. Kelimeleri unutmayacak, onları ezberleyecek kadar okuduğumu bilsen yeter. Bu satırı okurken yüzünde oluşan gülümsemeyi hissedebiliyorum mesela.
Biz seninle gönülden başladık bu meseleye. En azından benim cephemde işler böyle. Hoşuma gidiyor, çok.
Buğra abi, yani patronum oldukça nazik biri ve burada çalışmak bana iyi geldi. Kitaplarla iç içe olmayı seviyorum. Mesainin nasıl bittiğini bile anlamıyorum. Onları rafa dizmek göz atmak başka bir evrene yolculuğun anahtarı gibi elimde tutmak harikulade bir duygu.
Sen sever misin peki kitap okumayı? Bu hoş cümleler senin deyiminle kalbindeki aşktan dolup taşan cümleler mi yoksa kitap okumanın, oradaki kutsal aşkların sendeki yansıması mı?
Eğer seviyorsan son okuduğun kitap ve bir başkasına önereceğin kitap ne olur?
Bu haksızlık değil mi? Sen bana günümün nasıl geçtiğini sorabiliyorsun ama ben sana sorsam hakkında ipucu toplayacağım için cevaplamazsın.
Neyse beni hüngür hüngür ağlayan o kitaptan bahsedeyim biraz; en son yürekler ölür. Kadının kocası ölüyor ve organ nakli için karar vermesi gerekiyor. Nihayetinde kalbi bir başkasına takılıyor. Eşinin kalbine manevi olarak yüklediği değer çok fazla olduğu için ara ara konuşuyorlar. Bu konuşmalardan birinde ölen adamın yeşil zeytini çok mu sevdiğini soruyor ve evet cevabını alıyor. Adama küçükken bakan dadısı bu ne sorusundan sıkıldığı gibi bu zeytin neden siyah sorusuna çürük olduğu için cevabını verdiği için yıllarca siyah zeytin yemiyor. Kalp nakli olan kişi bilimsel olarak bundan etkilenir mi bilmem ama benim kalbim okurken çok etkilendi, paramparça oldum.
Sevdiğin adama ait en önemli organ bir başkasının bedeninde çarpmaya devam ediyor ve sen öylece izliyorsun. Bir dans sahnesi vardı ne konuştuklarını hiç hatırlamıyorum ama bana hissettirdiği her şey dün gibi aklımda. Kitabı kapatıp boşluğa bakarken döktüğüm gözyaşlarımı bir ben bilirim, birde uçundan bucağından nasibini alıp ıslanan kitap yaprakları.
Biraz da okurken eğlendiğim kitaptan bahsedeyim. Hep gözyaşlarımı okuyacak değilsin ya kahkahalarım da çınlasın kulaklarında. Gulyabani; batıl inançları olan birkaç kadının yaşadığı serüveni anlatıyor. Köşkün perili olduğunu düşünüp neler yapıyorlar neler aklın şaşar. Duvardan geçerken kulağını tutup tek ayak üstünde zıplaması mı dersin, gece sakız çiğneyip tırnak kesmemesi mi... Onları kovmak için söyledikleri o saçma maniler beni dakikalarca güldürmüştü.
Bugünlük bu kadar yeter sevgili Mecnun, annem yemeğe bekliyor hoşça kal,
Leyla.
Mektubumu katlayıp ördekli zarfıma koyduktan sonra aşağı indim. Masaya gidecekleri getir götür yapıp biraz kardeşlerime takıldım ve huzur içinde bir akşam yemeğinin daha sonuna geldik.
"Nasıl gidiyor kızım iş, memnun musun?" Babam günlük akşam gazetesini almadan önce genel bir muhabbette bulunurdu.
"Memnunum baba, kitapların arasında olmak bana iyi geliyor."
"İyi, iyi, Buğra oğlum da efendidir zaten bir yanlışı olmaz."
"Yok baba, Buğra abi gayet nazik biri. Dükkanı güzelleştirdiğim için teşekkür etti. Müşterisi arttığı için ise bana ikramiye bile verdi."
"Kendi kazandığın paranın tadı bir başka oluyor değil mi?" diye sorunca gülümsedim.
"Sorma baba ya, baba parası diye çatur çutur yediğim zamanları geri istiyorum ben." Abime doğru ters ters bakan babam "Hadi oradan eşoğlusu," diyerek tepkisini belirtti ve gazeteyi yukarıya çekti. Bu, artık sizinle muhatap olmayacağım demekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gülveren Mahallesi
Teen FictionBir gün işe gitmek için hazırlanırken ayakkabımın içine gizlenmiş gizemli bir mektup zarfı buldum. Sonrasında ise her şey değişti.