Mavi gökyüzü, Solaria Eğitim Merkezi'nin üzerinde sonsuz bir örtü gibi uzanıyordu, ama Kael'in içindeki kasvet, o gökyüzünün parlaklığına ulaşamıyordu. Sabahın ilk ışıkları eğitim alanını altın tonlarına boyarken, Kael'in içinde derin bir gerginlik büyüyordu. Önündeki zorluklar, her yeni günle birlikte daha da artıyor gibi hissediyordu. Ağaçların arasında esen rüzgar yüzüne hafifçe vurduğunda bile, bu doğanın ferahlığı Kael'in zihnindeki karışıklığı yatıştırmaya yetmiyordu.
Yura, sabahın ilk ışıkları altında genç savaşçıların önünde belirirken, beyaz üniformalar parlak güneş ışığını yansıtıyor, altın işlemeler adeta kendi ışıklarını yayıyor gibiydi. Genç savaşçılar, üzerlerindeki üniformaların ağırlığını hissedebiliyordu; sanki onları birer Jeager savaşçısı yapacak kutsal bir zırh giymişlerdi.
Yura'nın dudaklarına hafif bir gülümseme yayıldı; hem görev bilinci hem de gurur, yüzündeki ifadelere yansıyordu. "Üniformalarınız mükemmel görünüyor," dedi. "Artık gerçek birer Jeager gibisiniz."
"Tanrım, gerçekten de bu üniformalar insanı havaya sokuyor," diye ekledi Hanna.
Enel, şüpheci bir ifadeyle dudaklarının kenarıyla fısıldadı. "Hemen havaya girmesen iyi olur, Hanna. Bu herife hiç güvenmiyorum." Ardından sesini yükseltti, " Hey! Bizi buraya neden çağırdın? Yoksa, bu sefer bizi eğitim diye Artax dolu bir kafese mi kapatacaksın?"
(Artax, vücut yapısı ejderhayı andıran bir yaratık olarak tanımlanabilir. Devasa çenesi ve büyük, keskin dişleriyle dikkat çeker. Boyutuna rağmen inanılmaz reflekslere sahiptir, bu da onu avını pusu kurarak yakalamakta usta kılar. Parlak siyah tüylerle kaplı olduğu için geceleri kamufle olma yeteneğine sahiptir ve sadece gece avlanan üst düzey bir yırtıcıdır.)
Yura, alaycı bir gülümsemeyle, "Kalbimi kırıyorsun, Enel! Güzel vakit geçirdiğimizi sanıyordum!" dedi.
Enel gözlerini kaçırdı, belli belirsiz bir iç çekişle cevap verdi. "Güzel vakit mi? Senin eğlence anlayışın biraz... farklı, Yura."
Bu esnada Kael ve Hanna merakla Yura'yı süzüyordu. Hanna en sonunda dayanamayıp sordu, "Neden sende Jeager üniforması giymiyorsun, Yura?"
Yura, hafif bir dudak büküşüyle, yüzünde beliren belli belirsiz bir tebessümle cevap verdi. "Ah, Hanna, bu renkler... fazla parlak belki de. Beyaz ve altın bana göre değil." Sözleri bitince gözlerini hafifçe kıstı, bir an için yüzünde bir gölge belirdi, sanki eski bir anı zihninde yankılanmıştı. Ama o anı hızla uzaklaştırdı, omuzlarını dikleştirip bakışlarını sertleştirerek devam etti. "Beni takip ederken, kulaklarınızı dört açın ve dikkatle dinleyin." dedi. Adımları kararlı ve sessizdi; her bir adımında çimenler usulca sallanıyor, etrafındaki dünya sanki onun ritmine uyum sağlıyordu.
Genç savaşçılar, Yura'nın bu sakin ama otorite dolu duruşunu hayranlıkla izliyorlardı. Onun varlığı bile onlar için bir ayrıcalıktı; Solaria'nın eğitim sahasında bir efsaneyi izler gibiydiler. Yura, kısık bir sesle, ama her kelimesi dikkatlice ölçülmüş bir sakinlikle konuşmaya devam etti. "Jeagerlar, binlerce yıl önce, evrenin lanet enerjisinin karanlığıyla tehdit edildiği bir çağda doğdu. Bu karanlık enerji, galaksiler arası dengeyi bozmuş, yıldızların sönmesine, gezegenlerin yok olmasına neden olmuştu. O dönemde, kaos ve umutsuzluk evrenin dört bir yanına yayılmıştı. Her şeyin sonu geliyor gibiydi; ta ki ilk Jeagerlar ortaya çıkana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeager: Adaletin İki Yüzü
Science FictionGerçek bir Jeager, savaş meydanında doğar, burada şekillenir ve burada ölür.