Bölüm 13

22 0 0
                                    

Merhabalar! Nasılsınız? 

Umarım hepiniz çook iyisinizdir.

Bölüme başlamadan önce lütfen oy verip satır aralarına yorum yaparsanız çok sevinirim.

---

"Vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına. Saygı ve minnetle anıyoruz..."

---

Koray'ın şehit düşmesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Suna abla ve Özlem hâlâ toparlanabilmiş değillerdi. Gerçi, bizde öyle. İki haftadır tim bana her geldiğinde sanki Koray girecekmiş gibi herksin ardından ona bakardım. Hatta bir keresinde Koray'ın şehit düştüğünü unutup Koray nerede? Diye sormuştum. En kötüsü de saniye geçmeden gerçeği hatırlamamdı...

"Ben fark ettim ki ortamda en çok küfür eden Koray'mış lan. O olmayınca hiç küfür dönmüyor burada." Uras'a hak verdim. Bizde küfrederdik ama Koray'ın küfürlerini her an arıyordum.

Uras'ın sözleri ortamda kısa bir sessizlik yarattı, herkesin aklından aynı şeyler geçtiğini hissettim. Koray'ın o sert ama bir o kadar içten küfürleri yoktu artık. Eksikliğini sadece sessizlikte değil, her sohbette, her tartışmada hissediyorduk. O olmasa da küfürleriyle bile bize neşe verirdi, şimdi ise o ses bomboş kalmıştı.

Kafamı ellerimin arasına alıp iç çektim. "Bir de şunu fark ettim," dedim, gözlerimle boşluğa bakarak, "Koray bizden çok gülermiş. Her saçmalığımıza, her komikliğe bir kahkaha atardı. Şimdi bazen espri yapıyorum, ortam donup kalıyor. Onun o neşeli kahkahası olmadan bir şeyler eksik gibi." Gözlerimden kaçamak bir bakışla Uras'a döndüm. O da aynı hisleri paylaşıyor olmalıydı, yüzündeki hafif tebessümün altında bir ağırlık vardı.

"Evet," dedi Baran, başını hafifçe eğerek, "hep gülerdi... Ama en çok da bize söylenirdi." Bir kahkaha atmaya çalıştı ama yarıda kaldı. O kahkahaların ardından bile özlem duyduğumuzu fark etmek daha da acı veriyordu.

O an sessizlik tekrar çöktü. Herkesin aklında bir soru vardı belki, bir özlem, ama hiç kimse bunu dile getiremiyordu. Timdeki herkes birbirine bakıyor ama hiç kimse göz teması kurmaktan kaçınıyordu. Çünkü herkes biliyordu ki bir bakış, içimizde tuttuğumuz o duygusal fırtınayı açığa çıkarabilirdi. Koray'ın yokluğu, her birimizde derin bir boşluk bırakmıştı.

"Abi..." dedi Uras, sesi bu kez daha yumuşak ve kırılgan, "hiç alışamayacağız değil mi?"

Başımı hafifçe salladım. "Hayır... Alışmayacağız, alışmak da istemiyorum." Bu cümle, boğazımdan zorlukla çıktı, çünkü Koray'sız bir time alışmayı düşünmek bile zordu.

Herkes sessizliğe gömülmüşken, dışarıdan gelen bir kuş sesi ortamı doldurdu. Kuşun cıvıltısı o an garip bir teselli gibi geldi; belki de Koray'ın ruhu bir yerlerde huzur bulmuştu, ama bizim içimizdeki fırtına daha uzun süre dinmeyecek gibi duruyordu.

"Başçavuş Okan Buruk, İshak Albay Yüzbaşı Sönmez'i ve Üsteğmen Türkmen'i çağırıyor komutanım." Kürşad'a kalk işareti yapıp Albayın odasına ilerledik. 

Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimizde albay, bilgisayarında bir şeyler yapıyordu. "Bizi emretmişsiniz, komutanım?" Albayın bakışları bize döndü. "Rahat çocuklar, rahat. Gelin." 

Yanına ilerledik. "Generalden emir geldi, merkezdeki bir lisede mesleki tanıtımlar için ikinizin gitmesi isteniyor. Harp okulu okumak isteyen gençler için." Başımı sallayarak onayladım. "Beş dakikaya araç hazır olacak, tam teçhizat hazırlanıp öyle gidin. Oradaki gençlerimize verebildiğiniz bütün bilgileri verin, unutmayın onlar devletimizin geleceği." 

YÜREK SEVDA (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now