Bölüm 4

43 3 1
                                    

Selammm!

Nasılsınız? Ben çok iyiyim, umarım sizde iyisinizdir. 

Bölüme başlamadan önce lütfen oy verip satır aralarına yorum bırakalım.

---

"Vatan için can veren bütün şehitlerimizin anısına. Saygı ve rahmetle anıyoruz..."

---

Hissediyordum. Ölüm bana yakındı. Azrail, karşımdaydı ve ecelim olmak için saniyelerini bekliyordu.

Harp Akademisinde yaptığımız öğrencilik yıllarımızda bize her gün öleceğimizi söylerlerdi. Her gün bizim ölüm günümüzdü. Çünkü biz; milletimiz daha çok yaşasın diye canını hiçe sayan askerlerdik, savaşçılardık.

Bizim için her gün, ölüm tarihimizdir.

Sabah göreve çıkmadan önce başımızı yastığımızdan kaldırdığımızda 'Dün ölmedik ama bugün ölüm günümüz' derdik kendimize.

Her gün, her sabah bunu der ve tekrar ederdik. Akşamları ise başımızı yastığa koyarken bir kez daha Allah'a şükrederdik.

Herkesin bir hikayesi vardır ve her hikayenin bir sonu vardır. İyi veya kötü. Ama bir son mutlaka vardır.

Ben kendi hikayemin son cümlelerini yazıyordum şuan.

Korkuyor muydum peki? HAYIR.

İçimde zerre kadar korku yoktu. Ne saniyeler aktıkça başıma daha fazla baskı uygulayan namludan, nede ölümden korkuyordum.

Çünkü biliyordum; Biz ölmezdik, şehit olurduk.

Biliyordum, bu bir son değildi. Şehitlik, bizim inancımıza göre bir bitiş değil, bir başlangıçtı. Biz ölmezdik; biz, Allah katında ölümsüzleşirdik. Bu yüzden Azrail'in varlığı, korkutucu bir tehdit değil, kutsal bir görev gibi hissediliyordu. Görev tamamlandığında, ruhumuz Allah'a kavuşacaktı.

Zihnimde, Harp Akademisi'ndeki eğitim anılarımız canlanıyordu. Komutanlarımızın sert yüzleri, ama bir o kadar da içten gelen sözleri kulaklarımda çınlıyordu:

"Asker, korku nedir bilmez. Korku, düşmanındır. Eğer korkarsan, milletin arkanda duramaz. Sen önde yürü, milletin sana güvensin. Ve unutma, bu bayrak yere düşmeyecek! Gerekirse canını siper edeceksin ama bu bayrağı namerdin eline bırakmayacaksın! Yerlere düşürmeyeceksin!"

İşte o günlerde anlamıştım, korkunun bir seçenek olduğunu. Bugün de aynı şekilde dimdik duruyordum. Zincirlerle bağlanmış olabilir, bedenim kan içinde olabilir, ama ruhum özgürdü. Ve bu özgürlük, hiçbir şeyle kıyaslanamazdı.

Gözlerimdeki kararlılık silinmemişti. Hâlâ aynı kendine güvenen bakışlarla ekrana bakıyordum.

Şehadet şerbetini içmek bugüne kısmetmiş demek ki Asos.

"Korkuyor musun, Kızıl Komutan?" Hâlâ canlı yayındaydık. Beni öldürmeden son kez milletime ve komutanlarıma karşı rezil edebileceklerini düşünüyorlardı.

Onlarla alay edercesine güldüm. "Korkmak mı? Hemde sizden?" Gülüşüm kahkahaya dönüştü. "Benim milli marşım Korkma! Diye başlıyor, adi herif! Biz sizin aksinize Allah'tan başka kimseden korkmayız! Biz ölümle cirit adan bir milletiz. Ne ölüm bize ar; ne kara toprak dar gelir! Şehitlerimizin kanıdır bizim bayrağımıza renk veren!" Başımın arkasındaki silahın baskısı arttı.

YÜREK SEVDA (DÜZENLENİYOR)Where stories live. Discover now