Bana Juigoranı Göster, Ozen'in Oğlu!

30 24 0
                                    

Kuro'nun önderliğinde ilerleyen grup, Jeager Akademisi'nin ihtişamlı kapısından geçtikten sonra, göz kamaştırıcı bir koridorda yürümeye başladılar. Bu koridor, adeta başka bir dünyaya açılan büyülü bir geçit gibiydi. Yüksek tavanlarından sarkan kristal avizeler, etrafa altın ve gümüş ışık huzmeleri yayıyor, zemin boyunca uzanan mermer taşlar, her adımda yumuşak bir yankı yaparak ilerleyişlerini kutsuyordu.

Hanna, bu ihtişamlı atmosferin büyüsüne kapılmışken, Enel'in gözleri dikkatle çevresini tarıyordu. İçindeki merak ve huzursuzluk bir araya gelmiş, adımlarını hızlandırmasına neden oluyordu. Bu bilinmezlik ve belirsizlik, içindeki sabırsızlığı daha da körüklüyordu. Kuro'ya yaklaştı, sesindeki merak ve biraz da endişe ile "Kuro! Başkomutan Haru bizi neden çağırmış olabilir?" diye sordu.

Kuro, Enel'in sorusu üzerine hafifçe durakladı, fakat başını çevirmeden yürümeye devam etti. Yüzünde beliren belli belirsiz bir gülümseme, onun bu sorunun cevabını bilse de, paylaşmak istemediğini hissettiriyordu. Birkaç adım sonra, ihtişamlı bir kapının önünde duraksadı. Bu kapı, diğerlerinden çok farklıydı; sanki kadim zamanlardan kalmış, yalnızca seçilmişlerin geçmesine izin veren bir geçit gibiydi.

Kuro, başını hafifçe Enel'e doğru çevirdi, yüzünde belirgin bir alayla karışık, bilgece bir gülümseme belirdi.
"Neden kendisine sormuyorsunuz ?"

Demesiyle ellerini hafifçe kapıya doğru uzattı. Kapının üzerinde yer alan semboller hafifçe parlamaya başlamıştı. Kapı, derin bir uğultuyla, ağır ve yavaşça aralanırken, içeriden yayılan enerji üçünün de tüylerini diken diken etmişti.

Kapı tamamen açıldığında, Enel ve Hanna'nın gözleri, odaya dolan parlak ışıkla birlikte genişledi. Odanın ortasında kudreti ve ihtişamıyla Başkomutan Haru, gösterişli bir tahtın üzerinde oturuyordu. Haru'nun duruşu, çevresine sarsılmaz bir otorite yayıyordu. Yüzünde derin bir ciddiyetle birlikte, her hareketi ve bakışı, odaya hakim olan gücün kaynağı olduğunu gösteriyordu.

Haru'nun etrafında, odanın kenarlarında birer gölge gibi dikilen diğer kaptanlar duruyordu. Hepsi, kendi başlarına bile bir orduyu yönetecek kudrete sahip olan bu kaptanlar, birbirlerine mesafeli bir saygı ve soğuk bir gerilimle bakıyorlardı. Ortam, gözle görülmeyen bir elektrikle doluydu. Soğuk bakışları, sanki birbirlerini tartıyor, en ufak bir hatayı ya da zaafı kaçırmamaya çalışıyor gibiydiler.

Kuro, karşısında beliren bu manzarayı gördüğünde donakaldı. Gözleri, odaya adım atmak üzereyken karşılaştığı sahneyle dehşetle büyüdü. Kalbi bir an için durdu, zaman sanki o anda donmuştu. Oda, her biri kendi başına bir efsane olan kaptanlarla doluydu; her biri, gölgelerin içinde birer heykel gibi dimdik ayakta duruyordu.

"Asteria adına! Bu bir rüya mı ?" diye fısıldadı Kuro. Nefesini tutarak gözlerini odanın içinde gezdirdi, gördüğü manzara karşısında içini ürperten bir şaşkınlık hissetti. "Kaptanların hepsi..." yutkundan sonra devam etti. "Burada!"

"Kuro!" diye seslendi bu ses, tıpkı çelikten bir kılıcın havayı kesip geçmesi gibi sert ve emredici. Kuro, içgüdüsel olarak irkildi ve başını hızla sesin geldiği yöne çevirdi. Sesi tanımıştı; bu, Asteria ordularının kıdemli komutanlarından biri olan usta Jeager, Erza'ydı. Başkomutan Haru ile sıkı dost oldukları bilinirdi. Gözlerinde, zorluklarla dolu geçmişin ve sayısız savaşın izleri vardı; bu izler, onu daha da kararlı ve korkusuz yapıyordu. "İyi iş başardın. Şimdi bizi kapıda bekle!"

Kuro, soğuk soğuk terler atarken hızlı bir hareketle odadan ayrılmıştı. Şimdi oda, Enel ve Hanna'nın varlığıyla iyice sessizleşmişti. Kaptanların soğuk ve mesafeli bakışları, her iki genç üzerinde de yoğun bir baskı yaratıyordu. Haru, yüzünde sert ve sorgulayan bir ifadeyle sordu. " Kael nerede ? Onunda gelmesini emretmiştim!"

Jeager: Adaletin İki YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin