Enel, Kuro'nun kısa ve belirsiz yanıtını duyduğunda, içini bir huzursuzluk kapladı. Kaşlarını hafifçe çatıp, bakışlarını hızla Hanna'ya çevirdi. Gözlerinde şaşkınlık ve belirsizlik vardı.
"Bu da ne demek...?" diye sordu.
Hanna'nın bakışları, kısa bir an için Enel'in gözlerinden kaçtı; sanki içindeki endişeyi saklamak için kaçacak bir yer arıyormuş gibi. Ardından hızlı adımlarla uzaklaşarak Kuro'yu takip etmeye başladı.
Kuro, Hanna ve Enel'le birlikte yüksek koridorların loş ışığı ve yankılanan ayak sesleri arasında ilerliyorlardı. Bir an için Hanna'nın gözleri aşağıya doğru kaydı. "Hey şuraya bakın!"
Aşağıda, bir hareketlenme vardı. Bu hareketlenmenin ortasında cam hücre gibi görünen bir yapı vardı. Hücrenin iki yanında, kocaman, parlak metalik borular uzanıyordu. Bu borular, devasa karmaşık ve teknolojik bir makineye bağlıydı. Kalabalıktan biraz yüksek bir konumdaydı ve sanki bir arenayı andırıyordu.
Cam yapının içinde ise bir genç dikkat çekici bir duruşla duruyordu. Kaslı vücudu ve güçlü duruşuyla adeta bir heykel gibi hareketsiz duruyordu. Üzerindeki dar giysiler, her kasını belirginleştiriyor, bedeninin gücünü ve formunu açığa çıkarıyordu. Yüzünü kısmen kapatan siyah çerçeveli teknolojik gözlükler vardı. Ve yüzünde ise keyif aldığını gösteren bir sırıtış belirmişti.
Enel, Hanna'nın dikkatini çeken manzarayı fark edince, hemen cam yapının dışındaki kalabalığa gözlerini dikti. Aşağıda toplanmış öğrencilerin ve eğitmenlerin heyecanlı mırıltıları ve arada yükselen tezahüratlar, onun da merakını körükledi. Kaşlarını hafifçe çattı, gözlerini biraz daha kıstı ve içinde büyüyen bu merakı daha fazla bastıramadı.
"Orada neler oluyor?" diye sordu.
Kuro, adımlarını yavaşlatarak koridorun kenarına yaklaştı. Gözleri, aşağıdaki cam yapının içinde hareketsiz duran gencin üzerinde sabitlenmişti. "Skyler.." diye fısıldadı.
"Onu tanıyor musun?" Diye sordu Enel.
"Tam bir baş belasıdır. Demek sonunda bunu yapmaya karar verdi.." dedi.
Ardından içini tanıdık bir ürperti kapladı. Bu sahne, geçmişte iz bırakan o karanlık sınavı, Akademi'nin en korkulan yerlerinden birini hatırlatıyordu. Sanki düşüncelerinden kopmuş gibi, dudaklarından neredeyse sessiz bir fısıltı döküldü.
"Kızıl Oda..."
Hanna, yüzünü buruşturarak sordu. "Kızıl Oda'da neyin nesi..?"
Kuro, bir an duraksadı. Gözleri hala aşağıdaki cam yapıya sabitlenmişti. Derin bir nefes aldı, sanki o anın ağırlığını daha iyi anlatmak istercesine.
"Kızıl Oda..." dedi. Gözlerini Hanna'ya çevirdi, bakışları ciddiyetle doluydu. "Orası, Akademi'nin en ölümcül sınavıdır. Adını içindeki patlamaların ardından kalan o kırmızımsı ışıltıdan alır. O lanet yere girenlerin her biri, yıldızların öfkesine karşı durmak zorundadır. Birazdan o büyük borulardan evrenin en güçlü süpernova patlamaları odanın içine doğru akacak. Her patlama, hem bedenini hem de ruhunu yakıp kavuracak; seni paramparça etmek, küle çevirmek için üzerine çullanan bir öfke fırtınası gibi. O anda, zamanın ve uzayın büküldüğünü, her nefesin, her kalp atışının, yok oluşun eşiğinde asılı kaldığını hissedeceksin. İçeri girenlerin çoğu geri dönmez, dönenler ise bir daha asla aynı kişi olmaz. O odaya adım atmak, ateşle sınanmak demektir. Herkesin korktuğu, ama en cesurların dahi kaçınamadığı bir sınavdır."
Hanna ve Enel'in yüzlerinde beliren ifade, dehşetle karışık bir şaşkınlıkla doluydu. Hanna, gözlerini aşağıdaki odadan ayıramıyordu; kalbi hızla atıyor, Kuro'nun anlattığı o korkunç manzarayı gözünde canlandırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeager: Adaletin İki Yüzü
Science FictionGerçek bir Jeager, savaş meydanında doğar, burada şekillenir ve burada ölür.