32-Kır Zincirlerini

20 6 0
                                    

Jhin-Lu, Solaria'nın batısındaki Anduin Dağlarının karanlık ve kasvetli vadilerinde ilerlerken, sol gözünde aniden patlayan keskin bir acıyla olduğu yerde durakladı. Vücudu istemsizce iki büklüm oldu, derin bir nefes almaya çalıştı ama acı ona nefesi bile unutturuyordu. Sol elini hızla gözünün üzerine kapadı, parmakları titriyor, alnından soğuk terler süzülüyordu. Gözünün içindeki baskı, sanki derinlerden gelen bir varlık onu içeriden kemiriyormuş gibiydi.

Adamlarından biri endişeyle ona yaklaşmak istese de, Jhin-Lu'nun karanlık bakışı onları durdurmuştu. Sol gözünü tutarak yere doğru çömeldi, vücudu acıyla titriyordu.

"Jhin-Lu! Neler oluyor!?" diye çıkıştı Ghasel. Geniş omuzları ile  güçlü bir kaya gibi dikilmişti. Elini kılıcının kabzasında tutuyor, her an harekete geçmeye hazır olduğunu gösteriyordu.

Jhin-Lu, elini gözünden çektiğinde, yüzü solgun ve ter içindeydi. Ghasel'in endişeli bakışlarına rağmen kararlılıkla doğruldu, acısını bastırarak dişlerini sıktı.

"Mühür... zayıflıyor! Fazla vaktimiz kalmadı... Bir an önce nephilimleri bulmalıyız!"

Ghasel, Jhin-Lu'nun sözlerini ciddiyetle dinledikten sonra gözlerini kısarak arkasını döndü. Hemen birkaç adım geride, tuhaf bir aura yayan, büyücüye benzeyen gizemli bir kadın duruyordu. Üzerindeki siyah, yıpranmış pelerin ve karmaşık sembollerle süslü uzun asası, onu sıradan bir yolcudan çok farklı kılıyordu. Kadının derin bakışları ve ürkütücü bir sessizliğe sahip hali, etrafındaki havayı bile değiştirmiş gibiydi.

"Daha ne kadar yol gideceğiz?!" diye sert bir sesle sordu Ghasel, sabrı tükenmişçesine. Sesinde belli belirsiz bir öfke vardı, ama gözlerindeki tedirginlik de açıkça fark ediliyordu. Kadının yanıtını beklerken, elini istemsizce kılıcının kabzasına götürdü.

Büyücü kadın, Ghasel'in sorusuna cevap vermeden önce bir süre sessiz kaldı. Üzerindeki pelerin, vadinin uğultusuyla hafifçe dalgalanırken, dudaklarının kenarında ince bir gülümseme belirdi. "Yol... sandığından daha kısa.." diye fısıldadı. Ghasel'e değil de, sanki boşluğa konuşuyormuş gibiydi. "Onlar, gölgelerde nefes alıyorlar. Her adımınızda, varlıklarını hissediyorsunuz, ama fark etmiyorsunuz. Nephilimler... onlar sizi bulmadan, siz onları bulamazsınız. Ama... yaklaşıyoruz. Toprak, havadaki titreşimler... hepsi bize işaret veriyor."

Kadının gözleri vadinin derinliklerine doğru kaydı, sanki orada görünmeyen bir şeyleri görüyormuş gibi. "Geldiğimizi biliyorlar.. onlar, bizi bekliyorlar."

Hâlâ sol gözünü hafifçe tutarken, çenesini sıktı, kasvetli vadinin derinliklerine doğru baktı. "Öyleyse, onları bekletmeyelim." Dedi, Jhin-Lu. Gözleri bir an için vadiye doğru kaydı, oradaki karanlık sanki ona fısıldıyor gibiydi.



-
-
-



Enel, akademinin uzun koridorlarında ağır adımlarla ilerlerken, üzerindeki bakışların ağırlığını her zamankinden daha fazla hissediyordu. Etrafındaki hava neredeyse fısıltılarla doluydu, fakat bu fısıltılar, sıradan bir merak değil, soğuk ve düşmanca bir mırıltıydı. Her adımında, omuzlarının üzerinden ona bakan gözlerin sayısı artıyor, koridoru dolduran öğrenci kalabalığının dikkatini çekiyordu. Onun geçtiği her an, kısa bir sessizlik oluyor, ardından fısıltılar başlıyordu.

Bazıları göz ucuyla bakıyor, bazıları ise yüzlerine açıkça yansıttıkları bir tiksintiyle Enel'i süzüyorlardı. Sanki bir laneti üzerlerinde taşıyormuş gibi. Enel, bu bakışlara aldırmamaya çalışarak ilerlemeye devam ediyordu. Ancak her köşede daha fazla kişi ona dönüyordu. Her yüz, bir öncekinden daha sert, daha yargılayıcı görünüyordu. Fısıldaşmalar, düşük ama net bir şekilde yankılanıyordu.

Jeager: Adaletin İki YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin