Enel, derin bir uykunun içinde huzursuzca dönüp duruyordu. Odanın içini dolduran karanlık, sadece dışarıdan süzülen ay ışığının zayıf bir parıltısıyla hafifçe aydınlanıyordu. Birden, bir his... soğuk bir varlık... Enel'in içini titretmişti. Gözleri, sanki bir alarm tarafından tetiklenmiş gibi aniden açıldı.
Karşısında beliren siluet, odadaki loş ışıkta şekil buluyordu. Bir an için uyanmanın getirdiği sersemliğin ardından, görüşü netleşti ve kalbi hızla atmaya başladı. Oda sessizdi, ama o sessizliğin içinde Yura'nın varlığı ağır ve gerilim doluydu. Gözleri, Enel'in üzerine sabitlenmiş, karanlıkta hafifçe parlıyordu.
Enel hızla doğruldu, yüreği göğsünde çarparken. Bir kelime söylemek, ne olup bittiğini sormak istiyordu, ama tam ağzını açacağı sırada Yura, zarif bir hareketle parmağını dudaklarına götürdü. Parmaklarının narinliğiyle birleşen bu tek işaret, adeta sessizliğin kendisini emrediyordu. Gözlerindeki ışıltı, kelimelerden daha güçlüydü; sanki tek bir fısıltı bile, o anın kırılgan dengesini bozacakmış gibiydi.
Sonra, zarif bir el hareketiyle, parmakları gölgelerle dans edercesine Enel'e doğru süzüldü. Gözlerinde derin bir kararlılık vardı. Eli, sanki ağır bir rüzgarla birleşmiş gibi yumuşak ama kesin bir hareketle dışarıyı işaret etti.
"O, Burada ne arıyor.." diye düşündü, Enel. Tereddütle arkasından takip edip pencereden dışarıya çıktı. "Neler oluyor ? Senin burada ne işin var ?" Diye sordu.
Yura, Enel'in sorularına aldırış etmeden çatı boyunca ilerlemeye başlamıştı bile. Ay ışığı onun üzerinde ince bir gümüş parıltısı bırakıyordu. Hareketleri zarif ve hızlıydı, sanki geceyle bütünleşmiş gibiydi. Gözlerini Enel'e çevirmeden, yumuşak ama kararlı bir sesle, fısıldar gibi konuştu.
"Beni takip et. Vaktimiz kısıtlı."
Ne bir uyarı ne de bir açıklama, sadece kaçınılmaz bir emir. Enel, tereddütle bir an daha bekledi, ama Yura'nın kararlı adımlarını görünce ona yetişmekten başka çaresi olmadığını biliyordu. "Nereye gideceğimizi söyle bari!" Diye seslendi arkasından.
"Gidince görürsün!"
Hanna'nın odasının penceresine yaklaştıklarında, Enel bir an duraksadı. Kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Yura, Hanna ile aralarında geçenleri bilmiyordu. Zihnindeki düşünceler hızla dönerken, boğazındaki düğümü yutkundu. Gözlerini pencereden ayırmadan, sanki bir sır açığa çıkacakmış gibi temkinli bir şekilde fısıldadı:
"Yura..."
Yura, Enel'in tereddüdünü fark etmişti. Gözlerini ona çevirdi, yüzünde her zamanki soğukkanlı ifade vardı, ama gözlerinde ince bir anlayış kıvılcımı parladı. Bir an bile tereddüt etmeden, sakin ve bilge bir sesle konuştu.
"Her şeyi biliyorum, Enel. Ama bazı şeyler, gördüğümüzden, bildiğimizden daha derindir. Hatıralarımız ağır olabilir, seçimlerimiz bizi yaralayabilir, ama bu, her şeyin sonu demek değildir. Bazen," dedi, sesi yumuşak ve içten, "hayat, bize ikinci bir şans verir. Gördüğümüzden, bildiğimizden daha derin olan duygularımızı yeniden gözden geçirme fırsatı sunar. " dedi. Bakışlarını Hanna'nın penceresine çevirdi. "Yanıma gel, evlat."
Enel, dikkatlice yaklaştı ve odanın içine baktığında ruhunu sarsan bir manzara ile karşılaşmıştı.
Hanna, pencerenin önündeki küçük alanın ortasında, sessizce oturmuş, ağlıyordu.
Yura'nın yüzüne hafif bir hüzün yerleşti, sanki derin bir sırrı paylaşıyormuş gibi konuşmaya başladı.
"Sence de ikinci bir şansı hak etmiyor mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jeager: Adaletin İki Yüzü
Science FictionGerçek bir Jeager, savaş meydanında doğar, burada şekillenir ve burada ölür.