Bölüm 25: Düşünceler

18 4 34
                                    

2 gün sonra...

Helin Özcan

Masanın üzerindeki tepsiye yöneldim. Derin bir nefes aldım ve sordum. "Benim sıramdı değil mi?" Çiğdem yavaşça başını salladı. Tepsiyi aldım ve mutfaktan çıkıp koridorun sonundaki odaya doğru adımlamaya başladım. Bir kaç saniye öylece kapının önünde durdum. Dirseğimle kapının kulbunu yavaşça aşağı indirdim.

Açılan kapının boşluğundan karanlık odayı süzdüm. İçeriye ürkekçe bir adım attım.

Sanırım itiraf edemesemde artık ondan korkuyordum...

Bakışlarımı odada gezdirdiğim sırada odanın köşesine çekilmiş ve elleri önünde bağlı olan Onuru gördüm. Gözleri kapalıydı, yavaşça yaklaşıp bir adım uzağında durdum ve eğilip tepsiyi dikkatlice yere koydum. İstemsizce bakışlarımı yüzünde gezdirdim. Gözlerini usulca açtığında hızla elimdekini koyup bir adım geriledim.

Arkamı dönecektim ki sesi odaya doldu. "Benden korkuyor musun..."

Ona bakmıyordum ki, ne kadar birlikte olsakta yüzüne bakamıyordum. Hayal kırıklığıydı benim için. Koca bir hayal kırıklığı.

Sadece başımı sallamakla yetindim. Bir kaç saniye sonra kısık sesini duydum. "Canım yanıyor, Helin... çok acıyor..."

Dayanamadım ve ona dönüp gözlerine baktım. Gözleri boşluktaydı. "Bir şeyi merak ediyorum," bana baktı sanki konuşmam ona tuhaf gelmiş gibiydi. "Hiç mi pişman değilsin? Bizi hiç mi sevmedin Onur?"

Ağır ağır başını salladı. "En çok bu bitiriyor zaten..." sesi titremişti. "Ben vicdan azabından öldüm burda, söyle Alpere..." nefesini derdi. "Söyle ne yapacaksa yapsın bana, burda kalmaktan aklımı yitireceğim..."

Tek kaşımı kaldırdım. "Bilmiyorum, kahretsin! Seninle ilgili hiç bir şey düşünemiyorum!" Ani çıkışımla afallamıştı. Daha fazla konuşmak istemedim. Kapıya doğru hızlı bir kaç adım atıp çıktım ve kapıyı kapattım.

Kapıya yaslandım ve gözlerimi yavaşça kapatıp derin bir nefes çektim. Salondan ses gelince kaşlarımı çattım sanırım Carldı. Salona dalınca görüş açıma ilk Hera girdi. Carlın önünde durmuştu, Carlın kolunu tuttu. "Are you okay?" Demesiyle Carl kaşlarını çattı ve kolunu itti.

"Stay away from me. Do you understand me? Don't talk to me, Hera... please"
"Oh, sorry, Carl... I promise, I won't talk to you..."

Anlamaz gözlerle ikisine bakarken Hera hızla ayrıldı ve dışarıya çıktı. Carl sanki tuttuğu nefesini bıraktı. Kanepeye oturup öne doğru eğildi ve elleriyle şakaklarını ovmaya başladı. "Carl, ne oluyor?" Dememle bakışları bana döndü. "Bir şey olduğu yok,"

Galiba Carlla ilk kez böyle konuşacaktım...

"Ne dedin kıza?" Bir süre boşluğa dalıp sonra yeniden konuştu. "Araya mesafe koydum, bu kadar" ayağa kalkınca kolundan tuttum. "Carl ne yaptığının farkında mısın?" Kırmamaya çalışıyordum ama yaptığı doğru değildi. "Onu yalnızca sen anlıyorsun, yalnızca seninle iletişim kurabiliyor ve sen bunu bile elinden alıyor musun?"

Başımı salladım. "Biraz üstüne gelmiştik hepimiz biliyorum, anlıyorum. Ama sana sonra söz verdik, bir daha da senle o kız hakkında konuşmadık. Yani bu yaptığının doğru olduğu söylenemez,"

İç çekti. "Hangi yaptığımız doğru sence?" Afallamıştım. "Söylesene biz neyi doğru yaptık? Doğmamız, bu dünyaya gelmemiz bile bir hata zaten," kolunu tutan elim boşaldı. "Bıktım, bu hayattan anlıyor musun? Ben eski annemi istiyorum, ben eski babamı istiyorum, ben böyle adam öldürerek intikam alarak yaşamak istemiyorum. Ben sadece eski kötüde olsa sakin hayatıma dönmek istiyorum. Burası senin Vatanın olsada bana yabancı, anlıyor musun? Ben artık kendi dilimde konuşan insanlarla kendi ülkemde yaşamak istiyorum,"

~İntikam Acıdan Doğar~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin