1 ay sonra...
Hızla ayakkabımıda ayağıma geçirip odadan dışarı fırladım. Merdivenleri iki iki üç üç atlayıp spor salonuna koştum.
Yine geç kaldın, gerizekalı...
Odaya girdiğimde nefes nefese kalmıştım. Elimi kalbime yaslayıp derin derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştım. Derin bir nefes alıp başımı kaldırdığımda başımın üzerinde durduğunu gördüm.
Burnundan soluyup "Yarım saat," dediğinde afalladım.
Ne ara bu kadar geciktim lan!
Başımı hızla salladım "O kadar gecikmiş olamam, abartma istersen," kolunu kaldırıp saatini gösterdiğinde 8:32 olduğunu gördüm. "Hatta 32 dakika, Turuncu hanım," deyip sıkıntıyla başını salladı bense "Yaa tamam, ama benim suçum değil ki! Uyanamıyorum!" Dediğimde dudağını kenarı kıvrıldı.
"Gece 4e kadar uyumazsan tabiki uyanamazsın, Turuncu hanım" gözlerimi kırpıştırıp baktım.
Nerden biliyordu?
"Nerden biliyorsun uyuyamadığımı?" Kulağıma doğru eğilip "Bilmezmiyim sandın, Turuncu?" Diye fısıldadığında nefesim kesilir gibi oldu. Kahretsin beni etkisi altına alıyordu!
"Şey yani özür dilerim, bir daha gecikmeyeceğim," güldüğünü hissettim "bu cümleyi kaçıncı kezdir duyuyorum, hanfendi?" Kulaklarıma dek kızardığımı biliyordum "Olur böyle şeyler yani... beyfendi çok kızmayın..." geri çekilip güldüğünde utançtan yerin dibine girecektim.
"Çok tatlısın," başını sağa sola salladı "Kızamıyorum ki," dediğinde yapmacık bir şekilde gülümsedim ve gözlerimi hızla kırpıştırıp baktım. Bu halime gülünce "Hadi, hadi" dedi ciddileşerek ve elime silahı sıkıştırdı "Çalışmamız lazım, küçük hanım..." dudaklarımı büzüp çocuk gibi ayağımı yere vurdum. "Yaa! Ben çalışmak istemiyorum artık, çalışmayalım bu gün lütfen ama..."
Yanıma yaklaşıp üzerime eğildi, bakışları dudaklarıma kaydığında "Ne yapmak istersin?" Diye fısıldadı. Kalbim varlığını belli edercesine hızlandığında bakışlarım gözlerindeydi. "Bilmem," diye mırıldandım. Bakışları gözlerimi esir aldığında "Bence daha eğlenceli şeyler yapabiliriz," dedi.
"Ne mesela?" Deyip gülümsediğimde gözleri gülüşüme takıldı "Çok güzel gülüyorsun," dediğinde "Ne bu iltifat mı, beyfendi?" Deyip yeniden gülümsediğimde biraz daha yaklaştı. Yüzlerimiz arasında bir kaç santim kala durdu ve "Şunu bil ki, iltifattan daha fazlası, hanfendi..." deyip dudaklarını dudaklarıma bastırdı....
Ayaklarım yerden kesilir gibi oldu, nefes almayı unutmuş gibi dudaklarının arasında öylece bekledim. Derin bir nefes çekti, sonraysa yavaşça ayrılıp geriye çekildi.
Kesinlikle bunu beklemiyordum...
Yüzümün alev alev yandığını hissediyordum. Ona baktığımda beni izlediğini gördüm. Başını hafifçe yana eğip "Bana kızmadın değil mi, Turuncum?" Dediğinde sanırım cevap veremiyordum çünkü hala olayın etkisinden çıkamamıştım. Elimi boynuma götürüp "Yani, ş-şey..." diye mırıldanıp gözlerimi kaçırdım.
"Neden yaptın ki?" Diye geveleyip ondan başka her tarafa bakmaya başladım. Beklemediğim şekilde eliyle çenemden tutup ona bakmamı sağladı. "Yaptım, çünkü..." dediğinde gözlerini kapattı ve yeniden açtığında tam ağzını açmıştı ki Carl hızla odaya daldı.
Ben şu çocuğu öldürsem ve bir yerlere gömüp bıraksam kaç yıl ceza alırım?
Telaşla "Abi!" Diye bağırınca Alper beni bırakıp "Ne var lan, ne var? Sana kaç kere söyledim, şu lanet kapı çalınmak için var diye!" Diye söylendi, Carlsa endişeli görünüyordu. "Abi şu aşkınızı sonra yaşar sınız! Hadi gelsene önemli birşey oldu diyorum!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~İntikam Acıdan Doğar~
Historia CortaAnnesinin ve ablasının intikam ateşi ile yanan Alper Sancak uzun yıllar sonra aniden ortaya çıkar... Düşmanın kızıyla yaptığı anlaşmayla intikamları uğruna yoğun bir savaşa başlarlar...