"Efendim dede!"
Motora benzin doldururken bir yandan da telefonla konuşmaya çalışıyordum.
"Nerdesin lan hergele!"
"Ya daha yola daha yeni çıktım patladın mı ve adam!" Pompayı motordan çıkartıp yanımdaki abiye baktım. "Ne kadar tuttu abi?" Parayı adama uzatırken telefonu düşürmemek için kırk takla atıyordum.
Motora binip telefonu kılıfa yerleştirdim."Canim sıkıldı hızlı gel velet."
Güldüm ve motoru çalıştırdım. "Palyaçon muyum ben senin? Beyefendiyi eğlendirmeye geliyorum sanki." Telefonu kapatıp gaza bastım.
Köy çok uzakta değildi ama dağın başındaydı. Yolda hızlı giderken arkamdaki siyah arabanın korna çalmasıyla kaşlarım çatıldı. Ne var anlamında bir el hareketi yaparken araba yavaşlayıp aramıza biraz mesafe koymuştu. İstanbul şoförlerinin salaklığına verip umursamadım.
Dedemin çiftliğine geldiğimde kaskımı çıkartıp kapının önünde oturan ihtiyara baktım ve güldüm. Kaskı motorun üstüne koyup yanına doğru yürüdüm.
"Bi garaj yaptırsana buraya ya biri motorumu çalarsa?"
Ağzındaki sigarayı küllüğe bastırıp söndürdü. Tamamen beyazlamış kaşlarını çattı ve sigara içmekten sert çıkan sesiyle konuştu.
"Benden birşey çalacak adam daha anasının karnından doğmadı." Gülümseyerek ayağa kalktı ve birkaç adımda yanıma gelip beni sertçe kendine çekti. O kadar sert sarılıyordu ki kaburgalarımdan birinin çıktığını hissetmiştim.
Güldüm ve ona sarıldım. "Bende seni özledim de kemiklerimi kırmasan mı ihtiyar?"
"Küçükken az kırmadım sanki" diyerek geri çekildi.
Zoraki bir şekilde güldüm ve motorun anahtarını cebime attım. "Hatırlamıyorum ki." Sesim kısık çıkmıştı. Elini omzuma koyup sıvazladı. "Yakında hatırlarsın." İç çekip kafamı kaldırdım. "Umarım."
Ayakkabılarımı çıkarıp dağ evinin içine girdim. Dağ evi de olsa bu adamın zengin olduğunu kanıtlamak gibi bir huyu vardı evin içi burda bir lord yaşıyor diye bağırıyordu çünkü.
Eldivenlerimi çıkartım. "Babam psikoloğa git diyor."
Yeni bir sigara yakarken yüzünü buruşturdu. "Peh! Psikoloklar önce kendini tedavi etsin."
Güldüm ve koltuğa oturup kendine içki dolduran dedeme baktım. Yanaklarımdaki gamzeleri ondan almıştım sanırım. Onunda gözleri maviydi ama babam hep gözlerimin aynı anneminkiler gibi olduğunu söylerdi.
Arkama yaslandım. "Dede."
"Söyle."
"Cihan'ı nerden tanıyorsun?"
Birkaç saniye bahçeye bakıp ağzındaki sigarayı çıkarttı ve içkiyi içti. "Dedesi askerlik arkadaşımdı. Kahpenin oğlu benden önce göçüp gitti dedesiyle Rusya'dan döndüğünde burda kalırlardı."
Şaşkınlıkla kaşlarım kalktı. "Ben küçükken hep senin yanında değil miydim ben niye görmedim?"
Sesli bir şekilde güldü ve elindeki bardağı bırakıp elini kafama koydu. "Sen şu saksıyı çalıştır da neyi görüp görmediğini hatırla."
Kaşlarım çatıldı. Televizyon ünitesinin yanındaki raflara baktım. Bir sürü fotoğraf çerçevesi ve oyuncak araba vardı. Bunun bana nerden tanıdık geldiğini hatırlmaya çalışırken Cihan'ın odasında da buna benzer bir raf oluğunu hatırlamıştım.