17. Bölüm

258 42 2
                                    

Ellerimi mor çiçekli eteğimde gezdirdim. Dizimin üstünde biten eteğim çok hoşuma gitmişti. Üzerime beyaz bir gömlek giymiştim çünkü bugün hava bulutlu ve serindi. Havaya bakılırsa  yağmur yağacak gibiydi.

Yaz yağmuru güzel olurdu. Dün evde geçirmiştim zamanımı, akşam Ulaş geç geldiği için ben çoktan uyumuştum. Ulaş'ın ne zaman geldiğini bilmiyordum ama ben uyuduğumda saat on bir civarıydı.

Beyaz çantamı koluma taktığımda aynanın karşısında kendime son kez baktım. Sürdüğüm rujdan dolayı dudağım daha belirgin olurken bu hoşuma gitmişti.

Telefonum çaldığın da yatağa oturdum. Arayan Dicle'ydi bu kaşlarımı çatmama sebep olmuştu. Dicle telefonla görüşmeyi sevmezdi hep mesaj atardı. Şimdi ise beni arıyordu. İçimde ki tedirginliği bir kenara atıp aramayı cevapladım.

"Dicle?" Karşı taraftan ses gelmediğinde bekledim "Olca" sesi titrek gelirken elime yatağın örtüsünü sıktım "Bir şey mi oldu? Sesin iyi gelmiyor" Dicle kolay kolay bir şeylerden korkan yada ağlayan bir kız hiç olmamıştı. Benim tersimdi.

Hırçındı, sinirliydi, kafasının dikine giderdi.
Şimdi ise sesinde korkuyu sezmişştim "Babam..." Derin bir nefes verdiğini hissettim "Babam, o geldi" elimde ki telefonumla kalakaldım.

"Nasıl?" diyebildim sadece "Bilmiyorum Olca. Gelmiş annemle görüşmüş" kelimeleri toparlayamadığı için sustu "Tamam sen canını sıkma" Ne diyeceğimi bilemediğim için ikimizde telefon başında öylece kaldık.

"Dicle kapıyı aç" İsmet abinin sesini duyduğumda kapıya vurma sesinide duymuştum. Benim konuşmama kalmadan Dicle "Ben seni sonra ararım" dedi ve telefonu kapattı.
Öylece boş ekrana baktım.

Dicle'nin babası yıllar önce onları terk edip gitmişti. İsmet abi o zamanlar büyükmüş ama Dicle daha küçükmüş. Ortaokuldaymış. Ben bunları Dicle'nin bana anlatmasıyla öğrenmiştim. Çünkü Dicle bizim mahalleye lisedeyken gelmişti.

Babaları üzerinde ki sorumluluğu kaldıramadığı için onları bir telefonla terketmiş. Tabi ki sonra gerçekleri öğrenmiştim. Dicle'nin babası kumarbazın  tekiymiş. Onları terk edip gittiğinde bütün kumar borçları Dicle'lere kalmış. Evden atılmışlar.

İsmet abi okulu bırakıp çalışmaya başlamış üniversite zamanlarında. Çünkü annesinin kazandığı yetmiyormuş. Dicle'yi okutmak istemişler. Babasının bütün borçları ile uğraşırken kendilerine evde aramışlar. Dicle'nin babasına karşı daima bir kırgınlığı vardı. Her kız çocuğu gibi onunda babasına ihtiyacı oldu ama babası o daha küçükken bırakıp gitmişti. Geriye ise sadece ona karşı duyduğu öfke kalmıştı.

Borçları ödedikten sonra Ankara'ya taşınıp bizim mahallemizde yaşamaya başlamışlardı. Dicle asi bir kız olduğu için genelde çok kavga ediyordu, annesi onun adına özür dilemek zorunda kalırken mahalledeki çocukları kendinden korkutmayı başarmıştı. Babasının boş bıraktığı yanını nefretle, asilikle doldurmaya çalışmıştı.

Lisenin ilk günü gelip yanıma oturduğunda bu kadar uzun sürecek bir dostluğumuzun olucağını hiç düşünmezdim.

Kapı tıklatıldığında ayağa kalkıp ilerledim. Kapıyı açtığımda Ulaş karşımdaydı. Gözleri üzerimde dolaşırken gözlerimi buldu ama yüzümde ne gördüyse duraksadı "Bir sorun mu var?" gülümsemeye çalışarak başımı iki yana salladım. Dicle hayatını kimseye anlatmaz bundan da hoşlanmazdı. Dicle zamanından herkese babasının öldüğünü onlarında buraya taşındığını söylemişti.

"Yok, sadece sabah yorgunluğu" dedim. Başını salladı, önünden geçip ilerledim. Apartmandan çıkarken gökyüzüne baktım. Bulutlar koyu renklerindeyken yağmur yağıcak gibiydi "Yağmurlu bir gün olucak galiba" gözlerimi bulutlardan çekip arabanın yanında ki Ulaş'a döndüm.

Söylediğini başımla onayladım. Yağmurlu bir gün olacak gibiydi. Acaba Ankara'daki yağmur yağıyor muydu? Dicle nasıldı? O yağmuru sevmezdi.

Arabaya binlerken camdan dışarıya baktım öylece. Bulduğum ilk fırsatta Dicle'yi tekrardan aramalıydım.

✨✨✨

PİJAMALI KIZ (yarı Texting) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin