Ona sarıldığımda kokusunu içime çekmek aklıma gelmedi, gözlerimi kapatmayıp anı hissetmek de öyle. Ama yine de o sarılmayı hiç unutmadım.
Sıkıca sarıldım, o da bana sıkıca sarıldı. "Koşa koşa boynuma atlayıp kucağıma çıkman gerekiyordu." dedi beni bırakırken.
Düşündüğümden daha güleç bir suratı vardı, düşündüğüm kadar melankolik gözükmüyordu. Haklıydı, kendini olmadığı biri gibi göstermek konusunda en az benim kadar ustaydı.
Beyaz tişört ve siyah şort giyinmişti, kolunda bileklikler vardı. Sadeydi ama sade olmanın en yakıştığı insandı.
"Konuşmayı mı unuttun Deniz?" diyerek benimle dalga geçti. Unutmuştum, doğruydu. Gerçekten de konuşmayı unutmuştum.
"A-ah pardon, ufak bir şok geçiriyorum sanırım." dediğimde Eylül ve Atlas'ın yanında getirdiği arkadaşı dahil olmak üzere herkes kahkahalara boğulmuştu. Atlas'ı ilk kez kahkaha atarken görüyordum, gülerken omuzları çok az haraket ediyordu. Çok güzel gülüyordu, tam benim tipimdi.
"Kendine gel, daha bugün yapacak bir sürü şeyimiz var. Yaptıktan sonra geçirirsin şokunu." diyerek beni omzumdan dürttü, yerinde duramıyordu. Her konuşmasının sonunda bana ufak da olsa temas ediyordu, etkileniyordum.
"Ne yapacağız ki?" dedim. Bugünün nasıl geçeceğine dair ufacık bir fikrim bile yoktu. "Erdem yakamızdan düşerse tüm gün yalnızız." dediğinde ben olayların ciddiyetini kavrayamadığım için tepkisiz kalmak zorunda kalmıştım. "Erdem'i ben alırım, siz takılın. Sonra burada buluşuruz." dedi Eylül.
Ve bir anda çiftleri değişmiştik, ben de Atlas'la yalnız kalmıştım. Kalmıştım kalmasına da biz hâlâ olduğumuz yerden ayrılamamıştık. "Sanırım ben yürümeyi de unuttum." dediğimde kahkaha attı ve beni kolumdan tuttuğu gibi çekti. Adım attıkça ayağımızın altında kalan çakıl taşları birbirlerine çarpıyor ve ses çıkarıyordu.
"Ciddiyim ne yapacağız bugün?" dediğimde sadece omuzlarını silkti, bugün hakkında bana ufacık bir ipucu bile vermeyecekti. "Seni yüz yüze görmek çok garip, ama en az mesajlaştığın andaki gibi ışıldıyorsun." dedi. Ellerini cebine koymuştu, keşke koymasa diye geçirdim içimden.
Beni küçük görebilirsiniz bu konuda, aramda hiçbir şey olmayan bir adamın elini tutmak istemem bencilce biliyorum. Ama yine de onu bir daha ne zaman göreceğimi bilmiyordum, elini tutmak istemem benim için normaldi.
"Bugün için senden bir söz istiyorum." dedi. Biraz önden gidiyordu, aramızda beş adımlık bir mesafe vardı. Fakat ciddi bir konuşma yapacağımız için olduğu yerde durmuştu. "Tüm gün boyunca bugünün biteceğini ve bir daha beni görmeyeceğini düşünmeni istemiyorum, bugünü hiç bitmeyecekmiş gibi yaşayalım." dedi.
Ağlamak istemem normal miydi? Boğazım düğümlenmişti, tek bir kelime bile etsem ağlayacaktım. Bu yüzden susmayı tercih ettim. Sadece kafamı salladım ve onu onayladım, o da beni tekrar kolumdan tuttuğu gibi peşinden sürüklemeye başladı.
"Denizi görmek nasıl?" diye sordu. Konuşmak istemiyordum, o yüzden bana soru da sorsun istemiyordum. Sesi çok güzeldi, sadece o konuşsun ve ben de onu dinleyeyim. Tüm istediğim buydu.
Atlas denize doğru durdu, bir yandan da çantasından bir kamera çıkardı ve boynuna astı. Çok güzeldi, yaptığı her şey tam da tanıdığım kişiye uygundu. Konuşurken sık sık dudaklarını yalıyordu, bu yüzden dudakları çatlamıştı. "Denizi görmek mi beni heyecanlandırıyor, yoksa sen mi karar veremiyorum." dedim. Sanki devam etmemi istiyormuş gibi suratıma bakıyordu ama yaptığı şeyler aksini gösteriyordu, kamerasını bana doğru tuttu ve kadrajını ayarlayıp bir fotoğraf çekti. Çıkırt.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIM
ChickLit"Seni öpeceğim." dedim. Hâlâ gülmeye devam ediyordu. "Biliyorum." dedi. "Daha önce seni öpmek aklımda yoktu." dedim. Yine "Biliyorum." dedi. "Pişman olacak mıyız?" dedim. "Bilmiyorum." dedi. Aldığım cevap benim duraksamama neden oldu, bugünü bir pi...