Siz:
Şaka gibi son sınavlara giriyoruzResmen bir yıldır bu anı bekliyormuşum
Okuldan çıktım fizik sınavından sonra
Dershaneye uğrayıp test kitaplarımı etüt odasından alıp eve geçicem
Müsait olursan arayayim mi
Büyük Atlas:
Oh oh misBen evdeyim zaten istediğin zaman arayabilirsin
Siz:
Görüntülü?Büyük Atlas:
WNJXMWİXMWKZMWKSOLUR!!!
Siz:
Tamamdırrrr***
Kendimi dershanenin yanındaki parka atıp telefonumu cebimden çıkarmam çok da sürmemişti. Burayı seviyordum, bana kısacık da olsa özgür hissettiriyordu. Bazen burada video çekiyordum, bir kez ağlama krizine girmiştim. Bir kez tam da burada yediğim çiğköfteyle zehirlenmiştim. Yazın burada tek başıma dondurma yerdim, hatta kışın karın üstüne oturup serum yiyecek kadar hastalanmayı da başarmıştım.
Burasının anısı da değeri de benim için büyüktü.
Kulaklıklarımı zar zor kulağıma takarken kek paketini de açıp aramayı başlattım. Bizim için bazı şeyler nasıl da bu kadar sıradan olmaya başlamıştı? Birbirimizi görüntülü arayacak kadar rahattık, bazen eve dönüş yolunda birbirimizle de araşırdık.
Bir kez servisteki abi telefonda onunla konuşurken sesim fazla çıktı diye bana kızmıştı, bir kez tüm öğlen arası onunla konuşmuştum. Ve artık onunla konuşurken şapşal şapşal telefona gülebiliyordum, sınıf arkadaşlarım fen lisesinden sevgili yaptığımı düşünmeye başlamıştı.
Fakat umrumda değildi, yanımda olan arkadaşlarımdansa Atlas bana daha iyi hissettiriyordu. Onunla mutluydum, kendimi iyi hissediyordum. Ve yalnız olduğumu unutturuyordu bana.
Telefonu açtığında elektro gitarıyla bana havalı bir poz verdi. Ekran görüntüsü aldım, bunu yapmaktan hiç vazgeçmeyecektim. "Ne yapıyon kıvırcık?" diyerek sırıttı. Hala elektro gitarıyla uğraşıyor ve onu akort etmeye çalışıyordu; ben de tüm ilgimi kekime vermiş ve konuşmaya başlamıştım.
İlk görüntülü konuşmamızda bana kıvırcık demişti, mesajlarda bu kelimeyi hiç kullanmıyordu. Sadece aradığımda ya da görüntülü konuştuğumuzda, bazen de ses kaydı attığında bana kıvırcık diyordu. Kendimi özel hissediyordum.
"Of çok acıktım ya." dedim. Girdiğimiz bu döngü cidden farklıydı, sıradandık; aç olduğumuzda bunu birbirimize söylerdik, noodle ya da kahve yaparsa bana fotoğraf atardı, saçını kestirdiğinde her seferinde ense tıraşını sevmezdi ve bu konuda bana yakınırdı. Dediğim gibi sıradandık.
"İnsafsız gibi karşımda kek yerken deme bari balım." dedi.
Kıvırcık ve balım, bana iki şekilde de hitap etmesi çok hoşuma gidiyordu. "Evde misafir varmış, annem misafirler yemeden bana tabak vermez Atlas efendi." dedim.
Hâlâ gitarı akor ederken "Elektro gitarla saz parçası çalınca çok farklı oluyor." dedi. Elektor gitarıyla Saydım'ı çalmaya başladığında ister istemez güldüm, gitarın sesi arkadan ufak bir fon gibi geliyordu.
"Ya saz, böyle daha halktan; daha halkın sesi gibi. Ama elektro Türk halkının eski toprağına hitap etmiyor ve saz parçasını elektroyla çalınca garip bir romantiklik ortaya çıkıyor."
Böyle konuşması çok hoşuma gidiyordu, yaşadığı her şeyi kendi fikirleriyle harmanlıyordu ve her şeyde bir parmağı vardı. Bir sürü ilgi alanı ve bir sürü zevki vardı.
Kek paketini bir köşeye bıraktım. "Belki bir gün ben de alırım kendime bir tane." diyerek omuz silktim. Almazdım, isterdim ama almazdım. Benim kişiliğim buydu.
"Kafamı dağıtıyor işte, bana yeter." dedi. Konuşurken sürekli dudaklarını yalıyordu. "Yalama şu dudaklarını, sonra bana ağlıyorsun dudaklarım çatlıyor diye."
Bir süre aramızda bunun tartışması geçti, arada oturduğum ağaçlığın karşısından insanlar geçiyordu. Bazen onları, bazen de Atlas'ı izliyordum. Huzurluydu ve ben bu huzurun bozulacağına inanamıyordum.
"Ee karne nasıl geliyor?" diye sordu. Omuzlarımı kaldırıp indirdim, bir şey değiştiği yoktu.
"Takdir yine, çocukken çok mutlu oluyordum takdir alınca ama şimdi o kadar da anlamı kalmadı sanırım." dedim.
Güldü, aslında yaşça ben ondan büyüktüm ama o benden yüz kat daha olgundu. Az önceki cümlemin saçmalığından bile bunu anlayabilirdiniz.
"Çocukken karne hediyesi olarak McDonalds'a gidiyorduk, çocuk menü hediyeleri en sevdiğim şeydi. Uzun bir süre onları koleksiyoner gibi sakladım ama şimdi sadece şu şirinler figürü kaldı." diyerek kamerasını ters çevirdi ve bana gösterdi, odası tıpkı onun gibiydi. Karışık ve her telden. Her şey vardı.
Kaktüs, kedi, figürler, elektro gitar ve elektrikli süpürge...
Odası ve figür hakkında methiyeler düzdükten sonra "Kapatmam gerek, eve geçeceğim. Annem şimdi merak eder." dedim.
Görüşürüzler ve telefonun kapanması, benim durağa yürümem ve tüm gün boyunca beynimin içinde Saydım kaç yıl oldu diye mırıldanmam... Atlas işte hayatımda böyle bir etkiye sahipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIM
ChickLit"Seni öpeceğim." dedim. Hâlâ gülmeye devam ediyordu. "Biliyorum." dedi. "Daha önce seni öpmek aklımda yoktu." dedim. Yine "Biliyorum." dedi. "Pişman olacak mıyız?" dedim. "Bilmiyorum." dedi. Aldığım cevap benim duraksamama neden oldu, bugünü bir pi...