Yedi ay sonra;
"Soğuk değil mi?" diye konuştu Atlas, kendini sandalyesine yaslamış elinde kalemi döndürüyor ve beni seyrediyordu.
"Yok, daha tam soğuklar gelmedi. En azından parkta otururken donmuyorum şu an." diye konuştum ben de.
Elimdeki işle son derece ciddi, kendimden emin ve bir o kadar da asık suratla uğraşıyordum.
"Bir şey yaparken o kadar odaklanıyorsun ki, dilim dilim ısırasım geliyor." dediğinde gözlerimi işimden ayırıp ekrana, ona, dikmiştim. Otuz iki diş sırıtırken "Üç lokmam benim." diye mırıldandı, son iki yıldır dilinden düşürmediği iki kelimeydi 'üç lokma'.
"Offf, eşeklik yapma." dedim. O da kıkırdamayı ihmal etmemişti.
Gülüyordu, şen şakrak konuşuyordu ama üzerinde garip bir durgunluk da vardı. "Madem üşümüyorsun o balkonda, sen de gözlerini aya dik benim gibi." dedi bana. Sarıldığım battaniyeyi iyice üstüme çekip gözlerimi aya diktim.
"Oh, çipil çipil gözlerin aydan bile yansıyor." dedi. Gözlerimi aydan hiç çekmedim, onu görmek için uzun uzun baktım aya.
"Özlemişim ya seni." dedim, üzerimdeki battaniyeye daha da sarılıp bu sefer tekrar telefonun ekranına baktım.
"Şu battaniyeyi sana aldığım günden beri üstünde başka hiçbir şey görmedim neredeyse üç lokmam."
Arada hapşırmayı ve öksürmeyi de ihmal etmiyordu, her zamanki gibi hasta olmayı başarmıştı.
"Eksi on beşte ben yaşıyorum, beyefendi artı on beşte hasta oluyor." diye alay ettim, dudaklarını büzüp sırtını geriye yaslamıştı.
"Of ne yapayım, soğudu havalar. Ben de hasta oldum." diye kendini açıklamaya çalışmasına gülümsedim.
"Sus, sus. Dikkat et kendine, KYK kahvaltısından bal çal; sütüne kat iç. Çok gerçek bir bal değil, ben de biliyorum. Ama dikkat et kendine." diye peş peşe sıraladım.
Suratıma baktığında "Tamam annecim." dedi.
"Senin battaniyen var hem, her gün üstünde. Tabii hasta olmazsın."
Bu sefer de kıkırdayan ben olmuştum. "Yani! Hem sevgilim almış bana, kimi ne ilgilendirir."
Bir süre ikimiz de sustuk. Ben de işime döndüm, o da beni seyrediyordu. "Galerim hep senin fotoğraflarının ekran görüntüsüyle dolu. Hatta bak!" diyerek bir selfieyi arka plana atıp kendi yüzünü koydu. "Ya bu benim ilk dişimin masası değil mi? Off, şu beceriksizliğe bak! Muşambayı yakmıştım. Ondan iki ay sonra da eşek Atlas bana ayrılık konuşması yapmıştı."
Bir süre daha ikimiz de güldük. Elindeki kalemi çevirmeye devam ediyor, arada da enerji içeceğinden içiyordu.
"Hele bir kalp hastası ol, bak o zaman başının etini nasıl yiyorum. Bir de doktor olacak eşek!" diye tekrar azarladım.
"Of, kıvırcık sevgilim istedi diye sigarayı da bırakmaya çalışalım; yetmesin enerji içeceği de içmeyelim. Sırf sigaraya param kalmasın diye bilmediğim her türlü çayı alıyorum. Geçen kiraz sapı çiçeği aldım, hatta mide ağrılarına iyi geliyormuş diye kudret narı bile aldım. Tüm aktarlar benden sorulur."
Bir yandan da sağ pazusunu açarak kendince güçlü olduğunun pozlarını vermeye çalışıyordu, göğsünü de kabartmayı ihmal etmemişti.
"İçmiyoruz zaten aşkım, birlikte bırakıyoruz bu illeti; bak, ben iki haftada üç dal içtim."
Alayvari bir şekilde söylediğime gülmüştü.
"Hem zaten sen hiç içme Atlas aşkım, beceremiyorsun da. Ne parmaklarına yakışıyor ne de doğru dürüst içine çekiyorsun, verdiğin paraya yazık."
Elimdeki işle uğraşmaya devam ettim.
"Ne zaman birlikte aynı balkonda oturacağız merak ediyorum." dedi, yine içli içli öksürmüştü.
Sesinde bariz bir hüzün vardı, yine aynı paradoksa girmiş olmamızın hüznüydü bu. Çünkü artık büyüyorduk, mezun olmamıza bir iki senecik kalmıştı. Atlas benden de çok düşünüyordu, ne yapacağımızı; nereye gideceğimizi ve nasıl yaşayacağımızı.
"Hâlâ annenlere durumu anlatmak konusunda ısrarcı mısın?" dedim.
Gözlerini yine aya dikmişti, ekrana bakmıyordu; göz bebeklerini göremiyordum.
"Mete öyle yapmam gerektiğini söylüyor, ama annemlere anlatsam da bu durum bizim halimizi daha iyi bir hale sokar mı bilmiyorum." dedi.
Son dönemlerde artık ikimiz de ciddileşiyorduk, ailelere durumu anlatmak bile sık sık gündemimize giriyordu.
"Ben söyleyemem ama Atlas, her türlü benim anlatmam bizi tehlikeye sokar."
"En azından ev arkadaşı olmak adına her şey daha kolay olur bizim için, o yüzden anlatmak istiyorum bizimkilere. Belki de her şeyi değil, bazı seyleri anlatırım." dedi, hâlâ öksürmeye devam ediyordu. Arada da sesi kısılıyordu.
"Annem, hayatımı benim yerime yaşama konusunda çok başarılı. Gerçi herkes benim hayatımı benim yerime yaşama konusunda çok başarılı. Ama annem apayrı." dedim.
"Balım?" diye konuştu, sesi beklediğimden de hüzünlü çıkmıştı. Son günlerde olmayan Atlas'ın diğer tarafı gün yüzündeydi yine.
"Boşuna yorma kendini Atlas aşkım, ne söylesek boş. Sadece hayırlısını dileyeceğiz. Her yolun olduğu gibi, bizim yolumuzun da bir sonu vardır elbet."
Hiç beklemediğim bir anda dudaklarına sigarayı yerleştirmiş ve yakmıştı.
"Hani bırakmıştın? Eşek Atlas!" diye sitem ettim. Eskiye dönüşümüzün ufak bir versiyonuydu.
"Bize ancak sigara yakılırmış, onu fark ettim de."
Sustum, bir şey demedim. O günden sonra sigarayı da bırakamadım. O da bırakmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIM
ChickLit"Seni öpeceğim." dedim. Hâlâ gülmeye devam ediyordu. "Biliyorum." dedi. "Daha önce seni öpmek aklımda yoktu." dedim. Yine "Biliyorum." dedi. "Pişman olacak mıyız?" dedim. "Bilmiyorum." dedi. Aldığım cevap benim duraksamama neden oldu, bugünü bir pi...