Bu sefer her zamankinden farklıydı, her şey bir anda ters dönmüş ve değişmiş gibiydi.
İki genç oğlan Deniz'in odasındaydı, ilk kez bundan sonra ne olacak diye sormadan yan yana oturuyordular.
Oda bir çocuğun odası gibiydi; kırmızı yatak örtüsü, duvarlardaki çizgi film karakterleri ve figürler... Tamamen Deniz gibiydi oda.
İçerisi karışıktı, herkes hüzünlüydü ama bu hüzün çokça eğrelti duruyordu. Deniz ise sessizdi, ne yapması gerektiğini bilmiyor gibi. Sadece duruyordu, halının üstüne oturmuş sırtını da ranzaya yaslamıştı. Atlas da tam karşısındaydı, bacakları birbirine değiyordu ama bu temas ilk kez Deniz'in içinde hiçbir şey uyandırmıyordu.
"İğrenç hissediyorum." dedi Deniz, ağlamaktan gözleri kızarmıştı ve uykusuzluktan da morarmıştı. Fakat Atlas Deniz'den daha beter duruyordu; bir gün boyunca Deniz'den haber alamamış olmak ve iki gün sonra da Deniz'i her zamanki gibi bulamamak çok yoruyordu onu.
"B-ben, zincirlerim kopmuş gibi hissediyorum. Atlas ben, iğrenç biriyim." diyerek hıçkırıklara boğulan Deniz karşısında Atlas hiçbir tepki veremedi, ilk kez kendi dışında birini bu kadar çökmüş görüyordu.
Fakat bu biri de onun içinden, kalbinden bir parça olunca her şey çok daha zor oluyordu.
"B-ben, çok üzülüyorum ama kalbimdeki taş k-kalkmış gibi; bu his iğrenç." diyerek tekrar ağlamaya başladığında yavaşça yaklaştı Atlas ona.
Bu sefer pozisyonlar değişmişti, bu sefer teselli edilen; ağlayan Deniz'di. Atlas'ın dizine yatmıştı, içeriden garip sesler geliyordu. Ağıtlar yakılıyor, ayetler okunuyordu.
"Atlas, nolur sustur herkesi." diye mırıldandı Deniz.
İkisi de bir süre sustu, Deniz ağlamaya devam ediyordu. Bu duygu ikisine de yabancıydı, ilk kez yan yana oluşları bu kadar farklıydı. İlk kez yan yana olmak için değil, olmaları gerektiği için yan yanaydılar.
"Seni çok seviyorum Atlas." diye mırıldandı tekrar Deniz, tüm duyguların karışımı onu bu derece çılgın ve hassas bir noktaya getirmişti.
Atlas, Deniz'i kolları arasına alıp saçlarını okşadı. Bir şey söylemedi, söylenecek neyi olup olmadığını bile bilmiyordu. Deniz'i nasıl teselli ederdi onu bile bilmiyordu.
Soğuk parkenin üstünde sadece iki diri, fakat tamamen ölü bedenler olarak oturuyordular. İçerideki ağıt sesleri, yıllardır aradıkları fon müziği gibiydi.
Hiç kimse neye ağladığını bilmeden ağlıyordu, Deniz'se özgürlüğünün acısını çekiyordu. Ve özgür oluş yolunun acımasızlığını düşünüyordu.
"Demek ki bir kuş kafesi açıldığında böyle hissediyormuş." dedi Deniz.
"Düşünmek zorunda değilsin Deniz." dedi Atlas.
Bunun ikisi için de bir kârı olmadığını biliyordu Atlas, fakat yine de kendine de söylüyordu; düşünmek zorunda değilsiniz.
"Annesi ölen biri, benim gibi mi hisseder Atlas?" dedi.
Atlas cevap vermedi, cevabını bilmediği soruların altında o da tıpkı Deniz gibi eziliyordu.
"Peki, biz? Biz ne olacağız şimdi? Seni anlatmam gereken bir annem de yok. Bunu düşünmek iğrençmiş, yokluğu çok zor. Varlığının zorluğu olsaydı keşke." diye tekrar gözyaşlarına boğulmaya devam etti Deniz.
Hiç durmuyordu, hıçkırıkları odanın tamamını dolduruyordu. Atlas da Deniz'i bir bebek gibi kollarına sarıyor, sessiz sedasız destek oluyordu.
"Geçecek, biliyorsun değil mi balım?" dedi Atlas söyleyecek bir şey bulamayınca.
Ellerini Deniz'in kıvırcık saçlarının arasına atmış sessizce bekliyordu. Saçlarıyla uğraşmıyordu bile, sadece öylece varlığını hissettirmeye çalışıyordu.
"Çok zormuş bu." diye sayıklamaya başladı Deniz, durumun içinden çıkamayınca altında kalmayı tercih edercesine sayıkladı.
Annesinin yokluğunun verdiği vicdan azabıyla öylece sayıkladı. Özgür olmanın verdiği vicdan azabıyla sayıkladı.
Ne olacağız sorusu yoktu bu sefer, bir daha ne zaman göreceğiz birbirimizi de diyen yoktu.
O an, Deniz Atlas'ın varlığını tüm gücüyle hissetmek istiyordu. Kafasını gövdesine daha da bastırıyor, boşta kalan elini elleriyle sarıyordu.
"Ben iğrenç bir evladım, değil mi?" dedi bu sefer de Deniz, birkaç kez de bu şekilde sayıkladı. Atlas hayır demedi, evet de demedi. Çünkü biliyordu, Deniz'in bir cevaba ihtiyacı yoktu.
İkisi de uçuruma kadar gelmiş, şimdi de geri dönüyordu. Ve geri dönüş yolunun, gitmesi kadar zevkli olmadığını biliyordular. Çünkü artık heyecan yoktu, keşfedilecek bir şey de kalmamıştı.
Şimdi yorgunluktan kurtulma zamanıydı, fakat kurtulmaları o kadar da kolay değildi.
Deniz'in kırıklarını toplamak gerekti, fakat paramparça olan Atlas için bu büyük bir yüktü. Deniz ne hissediyorsa Atlas da aynısını hissediyordu.
Ben iğrenç bir sevgiliyim, değil mi?
Fakat Atlas bunu seslice sormuyordu, sadece duruyordu. Olabileceği kadar destek oluyor ama bir yandan da bin parçaya bölünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALIM
ChickLit"Seni öpeceğim." dedim. Hâlâ gülmeye devam ediyordu. "Biliyorum." dedi. "Daha önce seni öpmek aklımda yoktu." dedim. Yine "Biliyorum." dedi. "Pişman olacak mıyız?" dedim. "Bilmiyorum." dedi. Aldığım cevap benim duraksamama neden oldu, bugünü bir pi...