Bölüm-36

30 4 6
                                    

"Sence arasan da açar mı?" diye konuşan Ege'ye gözucuyla baktım. Ne diyebilirdim ki? Ben de bilmiyordum, onu sadece yeterince tanıdığıma kendimi inandırmaya çalıştığımı bilmem dışında hiçbir şey bilmiyordum.

"Sadece arayacağım, banyoya gitsem olur mu?"

Her türlü ağlayacaktım, telefonu açsa sesini duymuş olmamdan dolayı ağlayacaktım. Açmasa, açmadığı için ağlayacaktım. En azından banyodan çıktığımda elimi yüzümü yıkardım.

"Kendini çok da yıpratma, açmazsa çoktan biten bir şey için kendini üzme boşuna."

Ne kadar kolaydı öyle değil mi? Çoktan biten bir şey için kendini üzme... Komikti.

Banyoya girip numarasını tuşlarken büyük bir telaş içindeydim, biliyordum çünkü; bu onu kaybetme telaşıydı. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Belki de onu yabancı bir numaradan arayacak tek kişi bendim, bu yüzden açmayacaktı. Numarasını değişmiş bile olabilirdi, tanıyordum çünkü onu.

Bu sefer onu aradığım hiçbir sefer gibi değildi, açmazsa umursamaz davranabilirim diyemezdim. Açmazsa kendimi banyo duvarlarına kilitleyecektim ya da delhizlere saklanacaktım.

Telefon kulağımda her bir çaldığında kendimi biraz daha küçülmüş hissediyordum, belki de tamamen yok olmuş. Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum.

"Alo?"

"Atlas?" dediğimde sesim düşündüğümden daha da soğuk çıkmıştı, kırgın mıydım ona? Fark etmeden küsmüş müydüm ona? Bizim aramızdaki tüm bu şeylerin anlamı neydi? Ona küserken bile ondan habersiz küsüyordum.

"Den-"

"Sen gerizekalısın." dedim lafını keserek. Özlüyordum, onunla konuşmadığım bir hafta bile beni çılgına döndürmeyi nasıl başarmıştı?

"Ne yapacağız?" dediğinde ses tonundaki tüm çaresizlik iliklerime ilişmiş gibi hissetmiştim. Doğru, ne yapacağız?

"Yurdun balkonundayım; sigaram ve bitterli pop kekim var." dedi. Sıradan şeyler hakkında konuşmaya çalışıyordu, ağlamamak için.

"Ağlamak istiyorsan ağla." dedim. Karşı taraftan ufak bir boğaz temizleme sesi geldi, telefonla konuşurken kendimi aynadan seyrediyordum. Onunla konuşurken değişiyor muydum?

"Mentollü içiyorum ben sigarayı, gerçi hiçbir zaman içmeyi de beceremedim. Arkadaşlarımın çoğu paketi ziyan ettiğim için sigarayı bırakmamı söylüyor."

Sinirleniyordum, sanki bir hafta önce bana ayrılık konuşması yapmamış gibi davranıyordu. Normal davranmaya çalışıyordu, artık kendini benden bile saklamaya çalışıyordu. Neden ona yardım edemiyordum? Benim de mücadele etmeye çalıştığımı göremiyor muydu?

"Sigarana da, sana da başlayacağım Atlas." diye mırıldandım. Öfkeme göre ses tonum çokça sakin çıkmıştı.

"Ayı görebileceğin bir yerde misin?" dedi.

Atlas'ın kafası çok farklı bir yerdi, Atlas'ın kafası tarif edemeyeceğim bir yerdi. "Ne yapacaksın?" dediğimde sustu, sigarasını içine çekmesinin sesi geldi. "Aya baksana."

Ne klişe bir sahneydi. Fakat bu da Atlas'tı, en sıradan farklıydı. "Bana ne yapıyorsun böyle?" dedim. Kendimi banyodan dışarı attığımda Ege ile karşı karşıya gelmiştim, bir haftadır aşk acısı çeken arkadaşı adına endişeliydi. Elimle her şey yolunda işareti verirken yurt odamdan çıkıp geçen gece ayrılık konuşması yaptığımız deponun içine girdim.

Bütün bunları yaparken ikimiz de sessiz kalmıştık, deponun penceresinden dışarıya baktığımda ay tüm parlaklığı ile karşımdaydı. "Bakıyorum." dedim. Cebimden sigaramı çıkarmış ve ateşlemiştim.

"Benim yüzümden tiryaki olacaksın." dedi.

"Sana o kadar sinirliyim ki Atlas."

Karşı taraftan ses gelmeyince devam ettim. "Ama seni o kadar iyi tanıyorum ki, o yüzden kendimi değil seni düşünüyorum."

Yine cevap yok, sadece arada yutkunma sesleri geliyor. Belki biraz da nefes alışverişleri...

"Atlas beni bırakmasan olmaz mı?" dedim. Resmen yalvarıyordum. "Deniz beni sevdiğini söylesene."

Hiç beklemediğim o şeyle duraksadım. "Seni seviyorum balım." dedim. "Beni sevdiğini söylerken tereddüt etmiyor oluşundan nefret ediyorum." dedi.

"Sadece keşke bazen dümdüz biri olsan Atlas, ayrılırken birbirimize küfür etsek ya da birbirimize aldığımız şeyleri kargolayıp geri yollasak."

"Deniz ben öyle yaşamayı bilmiyorum, ben buyum. Keşke olmasam. Yemin ederim ben de nefret ediyorum böyle olmaktan ama ben yapmıyorum bunu. Beni böyle yarattığı için tanrıdan nefret edemem."

"Çözümün de kendinden nefret etmek mi Atlas? Bence önce kendinden nefret etmeyi bırak ki benim de seni sevmemin bir anlamı olsun."

"Deniz beni bekleyebilir misin?" diye sorduğunda sigaramın külünü pencere pervazına silkmiş ve pervaza çıkmıştım. Gözlerim hâlâ aydayken "Atlas bunu kendine sor, çünkü beklemeyi beceremeyen sensin." dedim.

İlk kez onun canını yakacak bir kelime kurmuştum, canım yanıyordu. Üzülüyordum.

"Bana biraz zaman versen kıvırcık aşk?"

Sustum. Zaman... Ne kadar zaman? Atlas için hiçbir şeyin o kadar da kolay olmadığını biliyordum.

"Engelimi aç, cevap vermiyorsan da öyle verme."

"Peki, zaman?"

"Atlas, kendine gel. Kendine geldiğinde zaten doğru yolu bulursun, seni hiçbir şey için zorlamayacağım. Sana ağır geliyorsam devam etmeyelim, güçlüsün ama bizim için mücadele edecek o gücü kendinde bulamıyorsun. Benim gücüm de ikimize yetmez."

"Seni seviyorum kıvırcık aşk."

"Engelimi aç."

"Tamam." dediğinde günlerdir soramadığım o soruyu sordum. "Yemek yiyorsun değil mi?"

Ufak bir kahkaha attı. "Yiyorum."

"Öğünlerini atlama, zaman veriyoruz diye aç kalmana izin vermeyeceğiz." dedim. Yine ufak bir kahkaha... Ama sanki bu sefer kendini zorluyor gibi.

"Uyuyacağım." dedim.

"İyi geceler kıvırcık aşk."

"İyi geceler balım."

BALIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin