İyi okumalarrr
____________
Changbin buraya geleli beş altı gün oluyordur. Minho'mdan başka mektup gelmedi ama yakında burada olacağını tahmin ediyorum. Sabah askerlerden biri savaşı kazandığımızı ve diğer askerlerin yolda oldugunu duyurdu.
Yani gelmeleri belki yarın belki yarından da yakın.
Şu an ne mi yapıyorum? Mutfağın bir kenarında oturmuş yemek yapanları izliyordum. Arada karıştırılan çorbaya veya bir şef profesyonelliğiyle kesilen sebzeleri izlerken gözüm dalıyor ve Minho'mu düşünüyordum. Bazen Felix hyung bunu fark edip bana sesleniyor biraz konuşmaya çalışıyordu. Ama nafile...
"Ya çocuk! Ağzına yapıştırı vercem bir tane! Kendine gel! Ne diye kendini üzüp duruyorsun ya a aaa!"
"Ama hyung... özledim..."
"Sus! Bana diyordun gelince yüz verme diye. Özlemeyeceksin o zaman!"
"Hyung ikisi aynı şey degiiiil"
"Bana ne? İtiraz kabul etmiyorum. Orda boş boş oturup moralini bozacağına kalk yardım et!"
"Tamam tamam. Bozmayacağım moralimi. Bak gülüyorum hatta."
"Aferin."
Yarım saat sonra içeriye koşarak bir asker girdi ve bağırmaya başladı. Ve sözü bitince gitti.
"Askerler geldi! Askerler geldi!"
Ben tabi bunu duyunca gözlerimi büyütüp Felix hyunga baktım. Aynı anda o da bana baktı.
Hızlıca ayağa kalktım ve şehrin girişine yani askerlerin geleceği yere doğru koşmaya başladım. Felix hyung hala mutfaktaydı onu tembihlemiştim Hyunjin'e yüz vermemesi için.
Şehrin girişine vardığımda gözüm Kral Minho'yu aradı. Ama askerler dışında Komutan Hyunjin bile yoktu.
Her taraf askerler ve onların yakınlarıyla doluydu. Ama Kral ve Komutan yoktu.
Yanımdan geçen bir askeri durdurdum.
"Kral Minho ve Komutan Hyunjin nerede? Onları göremedim."
"Bir bilgim yok. Ama sanırım yolda Majesteleri sakatlanmış. Onun için bir şehirde durmuş olabilirler."
"Geliyolardı yani? Sakatlık cok ciddi mi?"
Diye sordum endişeli şekilde.
"Sanmıyorum."
"Peki... teşekkürler."
Buyuk bir hayal kırıklığı, üzüntü ve korkuyla saraya geri döndüm. Mutfağa girip daha önceki yerime oturdum.
"Ne oldu? Neden mutsuzsun. Majesteleri ve Hyun nerde?"
"Yoklar..."
"Ne demek yoklar Jisung?"
Sesi endişeliydi.
"Basbayağı yoklar işte. Bir askere sordum bana dediki 'Majesteleri sakatlandı yolda bu yüzden bir şehirde durdular ikisi beraber' dedi. Öyle duymuş."
"Sakatlanmış mı?"
"Evet. Askerin dediğine göre çok ciddi değilmiş."
"Jisung'um... Kıyamam..."
Sesi çok yumuşak çıktı. Yanıma oturup kollarını bana doladı.
"Endişelenme. Asker de demiş bak. Çok ciddi değil. Yakında burda olurlar."
"Hyung... Ben bu hikayeyi biliyorum... Bizim zamanımızda bunu kitaplarda anlatıyorlar. Kral Minho ciddi bir sakatlık geçiriyor ve saraya döndüğünde Bang tarafından suikastle öldürüyor. 36 yaşında toprağa veriliyor ve ülke Bang a kalıyor. Tabi onu Bang'ın öldürdüğü yirmi yıl sonra ortaya çıkıyor."
"Sen ciddi misin?"
"Evet! Kahretsin ki evet."
Gözümden bir iki damla yaş düştü.
"Hey hey. Sakin ol. Sen buraya kaderi değiştirmek için geldin. Değil mi? Sen olmasan şu an Bang zindanda olmaz, kendi ülkesinde refah içinde yaşardı."
"Evet... haklısın..."
O da korkuyordu. Bu konuşma beni ikna etmek için değil kendini ikna etmek içindi. Her ne kadar Hyunjin'e sinirli olsa da onu kaybetmekten ölesiye korkuyordu.
____________
Öldüreyim mi Minho'yu he????😈👽
Nasıl olmuuussss
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kral Lee Minho ~ Minsung
FanfictionJisung sadece Kral Lee Minho'ya ilgisi olan bir öğrenciydi. Ta ki kendisini onun sarayında bulana kadar. Yanshipler Hyunlix Chanmin