BÖLÜM 39

13 5 0
                                    

   İki ay sonra

   Haftalardır evde babam ve Ezgi ile konuşmalarım günaydın ve merhabadan öteye geçmemişti. Bu evde onlarla yaşamak gerçek anlamda işkenceye dönüşmüştü benim için. Son birkaç gündür kazanmış olduğum Güzel Sanatlar fakültesine başlayıp, bu evden uzaklaşmış olmak bana daha iyi hissettiriyordu. Depresif bir yaz tatilinden sonra yeni bir eğitim hayatı beni bekliyordu. Umuyorum ki hayatımın keşmekeşinden uzak vakitleri burada güzel bir şekilde geçirebilirdim.

   Yine, yeni umutlarla, yeni bir hayata başlar gibi fakülteye gelmiştim. Birkaç ay önce lise okuyan biri olarak burayı hala yadırgıyordum. Beren'i, Müge'yi şimdiden çok özlemiştim. Kocaman bir fakültede kimseyi tanımıyor olmak, buraya gelmek adına cesaretimi ve hevesimi kırmıyor değildi. Ama zamanla alışacaktım muhtemelen.

   Dersliklerin hala nerede olduğunu tam ezberleyememiş biri olarak başım havada geziyordum. İnsanlara hafifçe çarparak ilerleyip dersliği bulmuştum. Fakat bu sefer hafifçe çarpışmak değil de sanki bir kayaya çarpmışçasına ne olduğunu algılayamadım.

   "Çok pardon, kusura bakmayın"
Birkaç saniye boş boş bana bakmıştı. Uzun boylu, esmer, koyu kahve gözleri olan hoş görünümlü bu çocuk karşılıklı yaptığımız hatadan sadece beni sorumlu tutup kaba hareketler sergilemişti.

   "Önüne baksana be"

   "Sende bana çarptın ama."

   "O kadar ufak tefeksin ki görünmüyorsun" dedi baş parmağı ile işaret parmağını birbirine yakınlaştırarak. Bayağı benimle alay ediyordu.

   "Kavakta da boy var ama en nihayetinde odun işte" dedim sinirle. Hiç tanımadığı birisiyle bu kadar kötü konuşmak terbiyesizlikti sadece.

   "Bana bak kızım zaten sinirliyim belanı benden bulma." dedi beni adeta koluyla duvara yapıştırarak.

   "Bırak beni" diye sesimi yükselttim bu şımarık çocuğa.

   "Ne oluyor burada" diye bizim tartışmamızı bölen orta boylu, gür kahverengi saçlı, bıyıklı bir kişi böldü. Muhtemelen şu an derse girecek öğretmendi.

   "Arkadaş önüne bakmıyor bu yüzden çarpıştık." dedim. Fakat karşımdaki şımarık çocuk yanımızda olan öğretmeni dahi umursamadı.

   "Boy ortalaman benim için çok düşük, görmemişim" dedi yine az önceki gibi baş parmağı ile işaret parmağını birbirine yakınlaştırarak.

   "Boyundan daha çok egon var, ama indirmesini bilirim ben" dedim bende altta kalmayarak.

   "Tamam, yeter. Doğru düzgün bir cevap bile vermiyorsunuz. Dersi olan içeri girsin şu anda." dedi ikimize bakarak.

   "Benim yok dersim" diyerek uzaklaştı ukala çocuk. Öğretmenle beraber dersliğe geçtik. İçerisi tam anlamıyla dolu değildi ve orta kısımda boş bir yere oturdum.

   "Evet arkadaşlar, önce kendimi tanıtarak konuşmaya başlayayım. Adım İsmail Civa, evet adım bu. Üst sınıftaki arkadaşlar soyismimle biraz dalga geçerler. Ama siz onlardan olmayın." dedi İsmail Civa hafifçe gülümseyerek. İlk konuşma olarak sempatik bir giriş yapmıştı.

   "Ama hocam biraz haklılar sanki" dedi biraz ön sırada kumral bir çocuk. O da gülümseyerek karşılık vermişti.

   "Sende şimdiden yıl sonu notlarını düşünebilirsin." dedi İsmail Civa tehditvari bir şekilde. Ama bir yandan da gülümsemeye devam ediyordu. Çocuğun sesiyse çoktan kesilmişti.

   "Evet bu kadar şamata yettiyse biraz ders şeklimi anlatayım. Tasarım konusu önemli bir detay. Buradan mezun olduğunuz zaman kesinlikle yaratıcı, özgün bir sanatçı olmuş oluyorsunuz." Bu cümle beni mutlu etmiş olsa da içimden bir his mezun olmak kolay olmayacak diyordu.

DÖNME DOLAP Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin