BÖLÜM 30

104 69 1
                                    

   İnsan her zaman aklıyla kalbi arasında ikilemde kalır ve sonra bir seçim yapar. Peki aklı da kalbi de ikiye bölünmüşse. Çoktan seçmeli sıkıntıların içinde doğru cevabı aramak beyin yorucuydu. Ama sanırım kendimce doğru cevabı bulmuştum. Belki bedeli ağır olabilirdi, ama doğru olanı yapacaktım. Uygun bir anda Kerem'e her şeyi ben anlatacaktım.

   Gülten teyzenin evine gitmek için hazırlanmış ve evin yolunu tutmuştuk. Turna'da içten içe süren gerginlik hepimize yansımıştı. Sessiz bir şekilde Gülten teyzenin evinin önüne gelmiştik.

    "Hoşgeldiniz çocuklar" diye gülümseyerek kapıyı açtı Gülten teyze.

   "Hoşbulduk Gülten teyze" diyerek Yiğit sarıldı Gülten teyzeye. Sırasıyla hepimiz sarıldık ve içeri girdik. Biraz önceki sıkıntı hemen dağılmıştı. Tabiki Turna da hariç.

   "Otursana kızım" diye Gülten teyze seslenene kadar Turna oturmayı bile düşünmedi sanırım. Neden bu kadar stres yaptı anlamadım. Turna Yiğit'in yanına geçip oturdu.

   "Nasılsın oğlum, burada seni görmesek evlendiğini duymayacağız" diyerek Yiğit'e sitem ediyordu adeta.

   "Haklısın Gülten teyze, ama böyle oldu işte. Güneş ve Kerem'le evlenirken tanıştık. Buraya da biraz kafa dinlemeye geldik." dedi Yiğit. Sanırım buraya gelmemizdeki amaç hepimizde aynıydı: kafa dinlemek.

   "İyi yapmışsın oğlum, gelinini annenle tanıştıracak mısın" dedi Gülten teyze Yiğit'e. Hepimiz Yiğit'e bakıyorduk, Yiğit ise yere.

   "Annemin mezarı burada" dedi hüzünlenerek. "Ben pek düşünmedim bu konuyu. Belki.. Daha sonra" dedi Yiğit kekeleyerek.

   "Ah be oğlum, o zamanda içindeki acıyı öteledin böyle. Gitmedin değil mi o günden beri mezarlığa". Yiğit sadece hayır anlamında kafasını salladı.

   "Nereye kadar kaçacaksın peki, anneni görmeden olur mu hiç? Öldüğü zaman bile üç gün zor tuttuk seni burada. Cenazeden kaçacaktın oğlum sen." Yiğit'i kimse anlamasa bile ben anlıyordum. O cenazede bulunmak istememesinin sebebini de tahmin edebiliyordum.

   "Yiğit ne zaman isterse o zaman götürür bizi annesine." dedi Turna şefkat dolu bir sesle. Gözlerine de yansımıştı o şefkatli ifade. Yiğit Turna'nın yüzüne tebessümle baktı.

   "Güzelim iyi misin" diye Kerem'in seslenmesiyle irkildim. İyiyim anlamında kafamı salladım.

   "Ağlıyorsun ama, bu konuşmalar haliyle seni de üzdü. Düşünemedim, istersen dışarı çıkıp hava alalım" dedi Kerem sessizce. O söyleyene kadar gözümdeki yaşı bile fark etmemiştim.

   "İstemsizce olmuş, iyiyim ben sıkıntı yok" dedim sadece.

   "Kusura bakmayın kızım, sizi biraz sıkmış olabiliriz. Ama bu oğlana bazı şeyleri hatırlatmam lazımdı." dedi Gülten teyze.

   "Güneş'te geçen yıl annesini kaybetti" dedi Kerem. Gülten teyzenin bana bakışı yavru bir yetime bakar gibiydi.

   "Kusura bakma kızım, ben bilemedim"

   "Hakikaten Güneş ya, kusura bakma. Kendi konuma öyle yoğunlaştım ki seni unuttum ben" dedi Yiğit.

   "Önemli değil, alıştım ben artık." dedim.

   "Hadi bakalım kızlar yardım edin bana. Şu yemekleri hazırlayalım." dedi Gülten teyze durumu toparlayıp.

   Mutfağa gidip Gülten teyzenin önceden yapmış olduğu yemekleri ocağa yerleştirip ısıttık. Masaya oturup yemekleri yemeye başladığımızda ise herkes parmaklarını yiyordu adeta.

   "Kuru dolmayı nasıl yaptınız" diye sordu Turna.

   "Ben sana anlatırım bir ara. Bizim Yiğit oğlanda pek sever. Ona da yaparsın." Turna'nın yüzünde güller açmıştı. Galiba ilk geldiğindeki o gerginliği şimdi yok olmuştu.

   "Biz artık gidelim, her şey için çok teşekkürler. Yemekler bir harikaydı, ellerinize sağlık" dedik ve masayı toparlayıp evden çıktık. Gülten teyze kapıyı kapattığı anda Turna derin bir nefes verdi. Yiğit, Kerem ve ben birbirimize bakıp güldük.

   "Bence korkmana gerek yokmuş değil mi karıcığım" dedi Yiğit yumuşak bir sesle Turna'ya sarılarak.

   "Ne bileyim işte, biraz çekindim. Ama çok tatlı bir kadınmış" dedi Turna.

   Sessizce yolumuza devam edip eve yaklaşmışken "Biraz dışarıda konuşalım mı sevgilim" dedim Kerem'e. Kerem'in kaşları çatılmıştı ama tamam anlamında kafasını salladı. Turna'ya göz kırptım ve dışarıdaki sandalyelere oturduk.

   "Birşey mi oldu güzelim" dedi Kerem. Haliyle anlamıştı bir durum olduğunu.

   "Kübra" dedim ve es verdim. Kerem sinirle gözlerini kapadı.

   "Seni üzecek birşey mi dedi"

   "Hayır, yani evet. Birşeyler söyledi işte"

   "Güneş'im anlatır mısın lütfen, ne dedi sana. Hem nerede karşılaştınız siz"

   "Evime geldi-"

   "Ne" diye bağırarak ayağa kalktı Kerem.

   "Ne demek evime geldi. Ne diye gelmiş"

   "Sakince dinle anlatayım benim için de yeterince zor" diyerek Kerem'i tekrar sandalyeye oturttum.

   "Evime geldi ve sana hiç birşey demeden neden ortadan kaybolduğunu anlattı" dedim. Kerem şaşkınlıkla beni izliyordu.

   "Ağır bir hastalık geçirmiş, hatta ölebilirmişte" dediğim anda Kerem'in yüzü bembeyaz olmuştu.

   "Başta sadece ilaç tedavisi görmüş, biraz iyi olunca da tekrar senin karşına çıkmış. Ama kısa bir sürede hastalık tekrar Kübra'yı kötü etkilemiş. O da yine hiç birşey demeden gitmiş. İşte sebep bu, benden duy istedim" deyip Kerem'in yüzüne baktım. Benim ondan ayrılmamı istemesini söylemeyecektim. Kararı Kerem verecekti ve ben uyacaktım. Kerem bana bakıyordu ama bir boşluğa bakar gibi bakıyordu.

   "İstersen hemen dönelim kendisiyle konuş sen. Belki ona göre bir karar da verirsin" dedim.

   "Ne kararı" dedi Kerem şaşırarak.

   "Belki onu dinledikten sonra onunla ilgili fikirlerin değişir. Belki.." dedim ama devamını getiremedim. Karşısında ağlamak istemiyordum, ama gözlerim doluyordu.

   "Belki ne Güneş ona mı dönerim"

   "Zamanında sevmişsin işte, hem bak keyfinden gitmemiş. Belki-" dediğim anda Kerem'in dudaklarıma kapanıp adeta beni susturuşuna tanık oldum. Ve sanırım ben cevabımı almıştım. Bazen sonucunda kötü şeyler olacağını düşünsek bile doğru bildiğimizi yapmamız gerekir.

   Çünkü biz doğruyu çağırırız, doğrular bizim için iyi olanı..








Beğenirseniz çok sevinirim...

DÖNME DOLAP Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin