Doğru zaman nedir? Doğru zaman diye birşey gerçekten var mı, yoksa yaşanması gereken şeyler bir anda mı oluveriyor?
Söylemek istediklerimizi doğru dediğimiz zamanda söyleyemeyince hayatımız olmadık yönlere sürükleniyor. Tıpkı otobüsteyken inmen gereken durağı kaçırdığın zaman başka bir yerde inmiş olmak gibi. İşte şimdi ben ise inmem gereken durağı çoktan kaçırmış, üstelik işin kötüsü nasıl ineceğimi dahi bilmiyordum.
"Birşey söyle artık Güneş. Kim bu Mert?" diye bağırdı Kerem. Diğer masadaki insanların bize baktıklarını, onları izlemesem de tahmin edebiliyordum. Ne diyeceğimi, nasıl diyeceğimi bilemediğim için kafamı yerden kaldıramıyordum.
Kerem kalabalığın içinde konuşamayacağımızı anlamış olacak ki hızlıca masadan kalkıp beni kolumdan tutarak dışarı çıktık. Kocaman adımlar atarak beni öyle bir çekiştiriyordu ki ben ona koşar adımlarla ancak yetişiyordum. Usulca geldiğimiz yolları hızlıca dönerek evin önüne gelmiştik ve nefes nefeseydik.
B"Ölse bana yalan söylemez, benden birşey saklamaz derdim" dedi Kerem nefes nefese. Bende bir yandan soluklanırken bir yandan bu işi nasıl çözeceğimi düşünüyordum.
"Niye be niye" diye bağırdı Kerem.
"Lütfen sakince dinle beni olur mu? Anlatacağım her şeyi söz veriyorum. Ama içeride konuşalım bunları" diyerek Kerem'i içeri davet ettim. Sınırının büyümemesi ve beni anlayabilmesi adına bildiğim bütün duaları ediyordum. Kerem birkaç saniye öfkeyle yüzüme baktı ve kapıya doğru yürümeye başladı.
"Evet seni dinliyorum"
"Mert ile yaklaşık on yıldır tanışıyoruz ve hiç iyi bir tanışma olmadı" diyerek söze başladım. Mert'i satmış gibi oluyordum ama Kerem'in bana kızıp gönül koymasına dayanamazdım. Kerem ise ifadesiz bir şekilde beni dinliyordu.
"Mert ile bir kazada tanıştık ilk defa. Ailesiyle beraber içinde bulunduğu araba şarampole yuvarlandı ve Mert'in dışında anne babası ve iki kardeşi kazada öldü. Mert ise tesadüfen açık olan camdan dışarı fırlamasıyla bu kazayı atlattı. Vücudunda bir sürü kırık vardı. O yaşında hem vücudundaki kırıklar, hem de kalbindeki ve ruhundaki kırıklarla baş etmeye çalıştı" dedim. O anlar yine aklıma gelmişti ve benimde gözlerim dolmuştu.
"Sen bu kazayı nereden biliyorsun peki. Nasıl buldun onu" diye sordu Kerem. O da şaşırmış ve hikayeyi merak etmişti.
"Dicle teyzemle onların kaza yaptığı yoldaydık. Kaza anında biz elli metre falan gerideydik. Fark ettiğimizde hemen indik ama yetişemedik. Araba çok geçmeden patladı. O anın şokuyla ne yapacağımızı bilemezken Mert'in acıyla bağırma ve ağlamalarını duyduk. Sonrada zaten hemen ambulansı aradık" dedim. Kerem şaşkınlıktan bir süre birşey diyemedi. "O attığı mesaj neydi peki?" diye sordu.
"Sıkıntılı olan yanı da bu zaten. Benim buraya gelmemi sağlayan sebepte bu tabi"
"Dinliyorum seni, anlat artık her ne oluyorsa"
"Teyzem Mert'e maddi manevi çok destek oldu. Tabi bende elimden geleni yaptım. Ada ne ise Mert'te odur benim için. Ama o bazı yanlış işlere bulaşmış ve bende bunu tesadüfen anladım" dedim. Bir türlü sadede gelemiyordum.
"Güneş artık anlat şu lanet konuyu" dedi Kerem bağırarak.
"Mert para konusunda sıkıntıya düşmüş, teyzemden yardım almak istememiş ve bir işe girmiş. Orada çalışırken başka bir iş teklifi almış ve o işi kabul etmiş. Bazı paketleri bir yerden alıp söyledikleri adrese götürüyormuş. Daha sonra götürdüğü paketlerin içindekinin uyuşturucu olduğunu anlamış. Kurtulmak istemiş ama tehdit etmişler" dedim. Anlattıkça bir film şeridi gibi o anları tekrar tekrar hatırlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNME DOLAP
Teen FictionHepimizin hayatında zor dönemleri olmuştur muhakkak. "Artık bitti buradan dönmez" dediğimiz türden. Ne yapacağımızı şaşırdığımız, yolun sonu diye düşündüğümüz... Peki bu zor dönemi en az hasarla atlatmak adına ne yaptık? "Acaba paçayı kurtarır mı...