"Kübra"
Kızın isminin Kübra olduğunu an itibariyle öğrenmiştim. Ama asıl soru şuydu bu kız Kerem'in nesi oluyordu? Ben daha önce neden hiç tanışmamıştım?
"Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Nasılsın?" dedi Kübra. Sarışın, uzun boylu, ela gözlü güzel bir kızdı.
"İyiyim, sen nasılsın. İyi görünüyorsun"
Uzaktan uzağa konuşup iki yabancı gibi durmaları tuhaf görünüyordu. Nerde olsa bilirim, iki gönül bağı olanlar arasında görünmeyen bir duvardı onların bu hali.
"Kübra ben, Kerem'in eski bir arkadaşıyım" diyerek elini uzattı.
"Güneş bende, Kerem'in sevgilisiyim, memnun oldum." Kübra'nın beni baştan aşağı süzdüğünü gördüm.
"Tatlı kız" dedi ağız ucuyla. Sanırım kendi havalı görüntüsünün yanında beni pek beğenmemişti. Ama sorun yok bende kendisinden hoşlanmamıştım. Güzel giyineceğim diye otuzlu yaşlarındaki kadınlar gibi giyinmişti. O yüzden güzelden ziyade komik görünüyordu.
"Neyse biz yemek yiyecektik, soğumasın, gel Güneş." dedi Kerem beni masaya yönlendirerek.
Kübra "Size afiyet olsun, görüşürüz" diyerek yanımızdan uzaklaştı. Dik dik Kerem'e bakıyordum. Şu an Kerem'i bir kaşık suda boğabilirdim.
"Görüşürmüşsünüz" dedim imalı bir tavırla. Kerem'in başka yerlere bakıyor olması beni daha çok sinirlendiriyordu. Elinde açılması gereken bir pipet vardı. Ama Kerem elinde o pipetle oynuyordu adeta. Bir anlık manevra ile pipeti kağıdından çıkarıp Kerem'in içeceğine taktım.
"Anlat bakalım, kim bu Kübra" dedim ciddiyetle. Dizlerimi hızlı hızlı sallamaya engel olamıyordum.
"Peki, direkt olarak söylüyorum. Kübra benim eski sevgilim."
"Onu anladık zaten. Neden ayrıldınız diye soruyorum." dedim
"Ortadan kaybolmayı seven birisi. Bir anda gider, bir anda gelir"
"Ayrılmadan mı kayboldu ortadan"
"Dedim ya işte, bir anda gider, bir anda gelir"
Bu durum iyi değildi. Bakınca tam ayrılmamışlar zamanında. Hani öldü sanılan eşler olur ve hayatta kalan eş tekrar evlenir. Daha sonra öldü sanılan eş tekrar ortaya çıkınca ikinci nikah düşermiş ya. İşte kendimi ikinci nikahlı eş durumunda görmüştüm.
İçimdeki kıskançlık duygusuna engel olamıyordum. Karşımda gördüğüm kişinin çok güzel olması da ayrıca sinirimi bozmuştu. Belki de kafamda kurduğum ikisi arasındaki yarım kalmışlık durumuna sinirlenmiştim. Ama bu his beni yiyip bitiriyordu. Bir anda sinirle masadan kalktım.
"Nereye gidiyorsun"
"Ortadan kaybolacağım, bakalım nasıl oluyor"
Sadece lavaboya gidecektim. Ama o kadar sinirlenmiştim ki hırsımdan AVM de on tur koşabilirdim. Lavaboya girdim ve suyu açıp bolca yüzüme su serptim. Sanki bütün vücudum ateşler içinde yanıyordu. Aynada kendime baktığımda makyajımın dağıldığını gördüm. Önce yüzümdeki dağınıklığı temizledim, sonra tekrar aynı makyajı yaptım.
Daha sonra hiç birşey yokmuş gibi Kerem'in karşısına oturup hamburgerimi yedim. "Bana tam olarak anlat şimdi, ne yaşadınız, neden gitti, neden yarım kaldı bir anda bilmek istiyorum." dedim ciddiyetle. Suratımda hiç bir mimik oynamaması Kerem'i tedirgin ediyordu, görüyordum.
"Neyini anlatayım, sıkılınca basıp giden birisi. Bir anda çıkıp geliyor sonra" dedi Kerem normal bir şeyden bahseder gibi. Sabit bir şekilde kendisine baktığımı fark ettiğinde lafa devam etti.
"Lise birinci sınıftaydık ilk sevgili olduğumuzda. Birbirimizi çok seviyorduk, her şeyi beraber yapıyorduk. Beraber şarkı bile söylemiştik sahnede. Sonra bir anda ortadan kayboldu. Birinci senemizin dolmasına yakın bir zamandı. Aramaya, ulaşmaya çalıştım, ama başaramadım. Aylar sonra karşıma çıktı görsen beni çok özlemiş sanırsın. Çok dil döktü, özürler diledi. Bende dayanamadım affettim. Ama ilk zamanlardaki enerji yoktu aramızda. Derken bir zaman sonra yine ortadan kayboldu. Bu sefer aramak istemedim, hatta iyi bile olmuş dedim gitmesi. Uzun yıllar sonra da tekrar çıktı karşıma. Yani senin anlayacağın yarım kalan birşey yok. Kadın gitti, herşey bitti."
Şu son cümle bile bana Kübra'yı o zamanlar gerçekten sevdiğini kanıtlıyor. Belki de görmesi bile tekrardan o duyguları hatırlamasına yetmiştir. Peki ben bu durumda ne yapabilirim?
Hiç birşey...
Kerem bana "Kübra'ya geri dönmek istiyorum" dese ne yapabilirdim ki? Engel olamam ve yoluna hiç çıkmam kesinlikle. O da gider geride bıraktığı enkazı bilmeden.
Kafamda bunları düşünmek bile kalbimin sıkışmasına yetiyordu. Kerem'in beni bırakma ihtimalinden deli gibi korkuyordum. Korktuğum başıma umarım gelmezdi.
"Onu görünce ne hissettin" dedim dan diye. Tutmam gereken kıskançlık krizi maalesef dışa vuruyordu. Kerem bana şaşkınlıkla bakıyordu.
"Hiç birşey tabiki. Ben onu bitirdim ve şu an gelmiş olması birşey ifade etmiyor." dedi donuk bir sesle.
"Peki karşılaşacak mıyız daha fazla." dedim.
"Bunu bilemem, kasıtlı olarak takip edeceğini sanmıyorum." Umarım öyle olur ve bir daha karşılaşmayız.
Yemekleri bitirip AVM içinde gezinmeye devam ediyorduk. Ama Kübra ile karşılaşmamızdan önceki keyfi vermiyordu hiç birşey. Onunla karşılaşmamız Kerem ile aramıza görünmez bir duvar örmüştü.
***
Okulun bitmiş olmasına bir yandan sevinmiş olsam da diğer bir yandan boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. Günümüzün çoğu zamanını okulda geçirirken şu an hiç birşey yapmamak biraz da can sıkıcıydı. Üniversite sınavının ikinci kısmı için az bir zaman kalmıştı. Bir yandan ona çalışıp, diğer yandan evde kardeşimle vakit geçirmeye çalışıyordum.
Kerem ile birkaç gündür limoniydik. Kübra konusu bende ağır bir yara olmuştu adeta. Belki de bir yandan Kerem'den uzaklaşarak onun Kübra'ya dönüp dönmeyeceğini anlamaya çalışıyordum. Sonuç ne olursa olsun çok bozulmuştum bu konuya.
Odamdan çıkıp salona ilerlediğimde bazı sesler duymaya başlamıştım. Sanırım evde misafir vardı. Acaba odama geri mi dönsem diye düşünürken "Gelsene Güneş, misafirin var" diyen Ezgi'ye döndüm. Salonun kapısında belki de odama gelecekken beni görmüş ve seslenmişti. İyi ama ben misafir beklemiyordum ki.
Salona girdiğimde kafamdan aşağı bir kova buz döküldü adeta. İçeride bize gelen isim Kübra'nın ta kendisiydi.
Beğenirseniz çok sevinirim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNME DOLAP
Teen FictionHepimizin hayatında zor dönemleri olmuştur muhakkak. "Artık bitti buradan dönmez" dediğimiz türden. Ne yapacağımızı şaşırdığımız, yolun sonu diye düşündüğümüz... Peki bu zor dönemi en az hasarla atlatmak adına ne yaptık? "Acaba paçayı kurtarır mı...