"Güneş, iyi misin"
"Güneş, canım beni duyuyor musun?"
"Elindekini nasıl tutmuşsa bırakmıyor, kaskatı kesildi."
Tüm vücuduma sanki felç inmiş gibi hissediyordum. Okuduklarımın bir yalandan ibaret olmasını her şeyden çok isterdim. Ama tam aksine hayatımın kendisi bir yalanmış. Vücudum okuduklarımı kabul etmiyordu. Elimde yazılanları sımsıkı tutmuş, bırakmıyordum. Yatağın kenarına oturmuş, elimdeki mektuba bakarak sadece gözyaşı döküyordum. Bu bir mektuptan ziyade bombaydı sanki. Annem kucağıma bombayı bırakıp gitmişti.
"Kendine gel, bu ne hal böyle ne oluyor sana? Bu ne şımarıklık." diyerek sinirli gözlerle bana bakıyordu babam. Hayatını düzgün şekillendiremeyip hayatındaki kadınları, beni ve belki daha başka kişileri mutsuzluğa sürüklemiş aynı babam, şimdi bana şımarıklıktan bahsediyordu. Bir anda kendime geldim ve ayağa kalktım.
"Benim gitmem gerekiyor, kimse gelmesin yanımda." diyerek elindeki mektupla kapıda duran babama doğru dik dik bakarak ilerledim. Kalbimde oluşan sızı canımı yakmıştı ve ne yapacağımı tam kestiremeden kendimi dışarı attım. Derin nefes alıp bir elim kalbimde yürüyerek sahile kadar gittim. Göğsüme saplanmış bıçak hissi canımı yakmaya devam ediyordu.
Tabiki mezarlığa gelmiştim, bu yazdıklarını anneme soracaktım. Evet, ölmüş birisinden hesap sormaya gelmiştim. Çaresizce yürüyüp mezarın önüne geldiğimde, kendimi istemsizce dizlerimin üzerine bıraktım. 'Neden' diyerek ağlıyordum sadece. "Neden bunları bana daha önce anlatmadın." Gözyaşlarımı durduramıyordum.
"Hayatım koca bir yalanmış ve sen bunu benden saklayıp yüzüme bile söylemedin. Bu ailede senin annem olduğunu bildiğim için kendimi biraz olsun iyi hissediyordum. Senin gibi bir annem olduğu için mutluydum ben, zaten onun bir babalığını da görmedim. Ama sen şimdi o mutluluğu da aldın elimden." Durmayan gözyaşlarımdan dolayı derin bir nefes alma ihtiyacı hissetmiştim. Anne bile diyemiyordum.
"Ben ne yapacağım şimdi peki. Sen bile bunca şeye dayanamayıp gitmişken, ben nasıl baş edeceğim bu kadar yalan dolanla." Dizlerimin üzerine çöküp mezar taşında elimi gezdirdim.
"Bu çok ağır.. Ben dayanamıyorum, kalbim sancıyor. Seni anlayacağımı söylemiştin ya hani, maalesef seni çok iyi anlıyorum. Ama bu kadar da teslim olmamalıydın, olanı biteni kabul etmemeliydin. Bu kadarı çok fazla." Sevdası uğruna kendini bu kadar ezdirmesini kabullenemiyordum.
"En çok sana annem demeyi severdim ben. Şimdi ise olana bak. Şu an düşününce daha iyi anlıyorum. Babam beni senin kızın zannedip bu kadar öfke duyarken, aslında en büyük aşkının ona emanetiymişim. Duysa ne olurdu acaba, sever miydi beni?" Gözyaşlarım daha çok şiddetlenmişti.
"O kadar alışkınım ki bu hallerine, beni sevme ihtimalini bile düşünmek istemiyorum. Sırf o kadın beni doğurmuş diye beni sevmesini istemiyorum. Umrunda değilim ben onun, şimdi bana hiç birşey olmamış gibi davranmasın. Anlatmayacağım hiç birşey." Zaten hayatında başkası varken kızlarını iyice unuttu kendisi.
"Keşke doğru insanları sevebiliyor olsa herkes. Hayat daha kolay olurdu o zaman. En çok neyi merak ediyorum biliyor musun? O pusette beni görünce, yani beni doğuran kadın beni sana getirince ne hissettin. Babamdan ayrılmak istedin mi acaba? Yoksa beni sana emanet ettiler diye mi hayatına devam ettin? Peki ya teyzem? O neden bana bunca zaman hiç birşey anlatmadı?" Onunla da bir ara konuşmam gerekiyordu. Belli ki sır saklamak konusunda ustalaşmıştı. Beraber yıllarca Mert'i tanımıyor gibi yaptık. Meğer bende Mert'in yaşadıklarını yaşamışım benzer olarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNME DOLAP
Teen FictionHepimizin hayatında zor dönemleri olmuştur muhakkak. "Artık bitti buradan dönmez" dediğimiz türden. Ne yapacağımızı şaşırdığımız, yolun sonu diye düşündüğümüz... Peki bu zor dönemi en az hasarla atlatmak adına ne yaptık? "Acaba paçayı kurtarır mı...