Birbiri ardına geçen günlerde Kübra, Kerem'e kendisi için en uygun kişinin kendisi olduğunu çeşitli şekillerde göstermeye çalışmış, fakat Kerem her seferinde ağzının payını vermiş ve onun adına benden özür dilemişti. Kerem ne kadar bittiğini anlatmaya çalışsa da, Kübra'ya göre ben Kerem'in gözünü kör etmiştim. Kübra'nın bana anlattıklarını Kerem'e anlatmamış olmaksa içimi kemiren bir hisse dönüşmüştü. Acaba Kübra'nın zamanında yaşadığı hastalığı bilse Kerem'in fikirleri değişir miydi?
Bugün hayatımla ilgili çok önemli bir gündü. Nihayet üniversite sınavları gelip çatmıştı. Bir yıl boyunca çalışmamızın karşılığını bugün alma vaktiydi. Ben kendi adıma yetenek sınavlarına gireceğim için çok büyük bir önem arz etmiyordu. Ama ne yapabileceğimi görmek istiyordum. Bu konuyla alakalı yeterince hırs yapmıştım.
Erkenden kalkıp camı açtım ve bolca oksijen çektim ciğerlerime. Kendimi hem bir boşlukta gibi, hemde kıpır kıpır hissediyordum.
Hazırlanıp evden çıkmış ve sınavımın olacağı okula gidiyordum. Kafamda bir sürü düşünceyle tabiki.
Aylarca, belki yıllarca bir sınav için her gün saatlerce çalışıyorsunuz. Emek veriyorsunuz. Sonra bir gün gelip çatıyor o sınav günü ve sizin ne durumda olduğunuza bakmadan, size iki saatte hayatınızın devamında büyük rol oynayacak o sınava koyuyorlar. Sizin ne durumda olduğunuzun hiçbir önemi yok. Heyecandan ölüyorsunuz belki ama o sınav olacak mutlaka. O heyecanla sınav belki umduğunuz gibi gitmiyor. Peki bu sizi tembel bir öğrenci mi yapar?
Sınavı olacağım okula gelmiş etrafıma bakınıyordum. Bir ilkokuldu burası ve bizim okulumuza göre daha bakımsızdı. Kızlarla olan Whatsapp grubumuzu açtım.
"Kızlar aylardır uğraştık ettik, o gün geldi çattı. Umarım istediğimiz gibi geçer. Bol şans öpüyorum sizi"
"Heyecanlıyım bende, bol şans size de" yazdı Müge.
"Aman ha heyecan yapma, sakinlik önemli. Dikkat edin öpüyorum çok" yazdı Beren.
***
Güzel bir rahatlıkla sınavdan çıktım. Koca bir lise hayatımı bu önemli sınavla noktalamıştım. Umarım herşey dilediğim gibi olurdu. Yapılacak bir sürü iş için bir an önce eve gittim.
Doğum günüm yaklaşıyordu ve okul töreni sırasında bir anda gaza gelip herkesi doğum günüme davet ettiğim için şu an bir sürü hazırlık yapmalıydım. Babamdan Ezgi sayesinde gerekli izni almıştım. "Evde o kadar çoluk çocukla uğraşamam. Dışarıda bir yer ayarlarız" diyerek gönülsüz bir onay vermişti.
İnternetten yaptığım bir anketle gelenlerin ortalama sayısını çıkarıp gerekli hazırlıkları yapıyordum. On sekizinci yaşıma girmek önemli bir durumdu benim için. Bu yüzden kutlama akılda kalıcı olmalıydı.
Yine Ezgi sayesinde babamdan izin aldığım, Kerem, Yiğit ve Turna ile iki günlük bir tatil yapabilmek için hazırlık yapıyordum bir yandan. Ezgi'nin bana bu kadar faydalı olacağını hiç düşünmemiştim. Onu bir anne olarak asla göremezdim. Ama bana ettiği yardımları da unutacak değildim. Hayatımı kolaylaştıran bir Ezgi vardı.
İki günlük eşyamı hazırlamam kocaman bir valiz oluşturmama sebep oldu. Gerçekten daha uzun süre gitsem neler olurdu kim bilir?Kapı tıklatıldı ve Ada "Ablacığım" diyerek içeri girdi. Üzerinde annemin aldığı beyaz elbisesi vardı.
"Nasılsın civcivim, ne güzel olmuşsun böyle" diyerek kafasını öptüm. Ada belime sarıldı. "Bu elbiseyi senin doğum günü partinde giysem mi diye sormaya geldim" dedi Ada sevimli bir ses tonuyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNME DOLAP
Ficção AdolescenteHepimizin hayatında zor dönemleri olmuştur muhakkak. "Artık bitti buradan dönmez" dediğimiz türden. Ne yapacağımızı şaşırdığımız, yolun sonu diye düşündüğümüz... Peki bu zor dönemi en az hasarla atlatmak adına ne yaptık? "Acaba paçayı kurtarır mı...