"Hanginiz bana ne konuştuğunuzu anlatacaksınız." dedim kimsenin konuşmadığı bir anda. Ne Kerem'in, ne Kübra'nın bana cevap vermeye niyeti yoktu. Ama burada olmalarının bir açıklaması olmak zorundaydı.
"Sana anlattığım şeyi anlattım ona da. Ayağına kadar gittim, ama fayda etmedi." dedi Kübra. Kerem merakla bana bakıyordu.
Belli ki Kübra zamanında yaşadığı hastalık yüzünden Kerem'den ayrıldığını anlatmaya çalışıyordu. Beni ikna edemeyince Kerem'le konuşmayı deniyordu. Tüm tuşlara basıyordu Kübra.
"Ben mi seni çağırdım, gelmeseydin. Beni hiç ilgilendirmeyen bir şeyi bana anlatman hiç birşey ifade etmedi. Hem zaten Kerem her şeyi biliyor" dedim Kübra'yı tersleyerek. Kübra şaşkınlıkla bir bana bir Kerem'e bakıyordu.
Bu kızın kaç tane yüzü vardı. O gün gelip bana herşeyi anlatıp açıkça aramızdan çekil demişti. Yaptığı doğru değildi ama yine de yüzüme karşı yapmıştı bunu. Şimdi neden gizli kapaklı işler yaparak beni aradan çıkarmaya çalışıyordu ki.
"Kim bilir ne şekilde anlattın. Benim anlattığım doğruydu Kerem, inan bana." Bilmeden beni yalancılıkla suçluyordu. Beni, beni, Azrailini...
"Tamam, tamam şimdi sen gidiyorsun. Seninle de konuşacağız Güneş." diyerek koluma girdi Kerem.
"Başka bir zaman da konuşuruz." diye gülümseyerek yanımızdan ayrıldı Kübra. Beni delirtmenin yollarını arıyordu. Umarım başaramazdı.
"Ne konuşacak hala ya, ne anlattı bu kadar sana. Bir de bana yalancı diyor. Kesin kendi yalan söyledi." dedim sinirle.
"Senin anlattıklarını anlattı merak etme, biraz kendini acındırarak yaptı. Ama farklı birşey anlatmadı. Teşekkür ederim sana bir kez daha. İyiki ilk senden duydum ve iyiki karşılaştık burada." dedi Kerem.
"Ona artık olmayacağını anlatman gerekiyor. Ben bu şekilde hareket etmesinden rahatsız olmaya başladım" dedim Kerem'e. Kerem Kübra'yı gönderirse belki benimle uğraşmayı da bırakmış olurdu.
"Haklısın Güneş'im, özür dilerim. Hallederim en kısa zamanda."
"Peki tamam. Hadi çıkalım buradan, kızlarla geldik. Beni arıyordur onlar da." diyerek bende geldiğim yöne doğru gittim. Biraz ileride kızların sağına soluna baktıklarını gördüm ve Kerem'le birlikte yanlarına gittik.
"Nerdesin kızım ya, Kerem'le mi buluşacaktınız" diye sordu Müge. Bir yandan Kerem'le selamlaşıyorlardı.
"Boşverin şu an, sonra konuşuruz."
"Yan yana gelmişken ben birşey diyeceğim sana." dedi Beren Kerem'e bakarak. Üçümüz Beren'i dinliyorduk.
"Geçen gelmemizde başına iş açıyorduk neredeyse. Ana artık yaşlarımız müsait, eğer senin için de uygunsa biz yine gelmek istiyoruz" dedi Beren. O gün en çok korkan Beren'di, şu anda ise en istekli olan yine Beren.
"Tabi ki, orası benim yerim değil ki neden izin alıyorsun. Ne zaman isterseniz gelin." dedi Kerem.
"Tamam o zaman, malum öbür gelişimiz biraz tatsızdı. Şimdi rahatça eğlenmek istiyoruz." dedi Beren.
"Kızlar siz işinizi hallettiniz mi? Biz biraz oturalım diyoruz isterseniz sizde kalın bizimle." dedim. Ama kaşlarımı havaya kaldırıp hayır anlamında işaret yapıyordum. Kerem'le Kübra konusunu enine boyuna konuşmam gerekiyordu.
"Yok kuzucuğum, benim hazır da Müge beğenemedi birşey. Biz biraz daha bakalım, siz oturun. En son buluşuruz bir yerde."
"Tamam canım, haberleşiriz."
"Kaldık mı baş başa" diyerek Kerem'in koluna girdim. Bir yandan da aldığım elbiseyi Kerem'e taşıtıyordum.
"Benim canıma minnet" dedi Kerem. Beraberce geçip bir kafeye oturduk. Bir süre belli bir sessizlik oldu.
"Kübra'nın gelişinin seni rahatsız ettiğini biliyorum. Hak veriyorum da. Ama bir anda ortaya çıktı diye de bana tavır alma olur mu? Çünkü bende gelmesinden mutlu değilim." dedi Kerem elimi tutarak. Onu suçlamıyordum, ama başıma gelenlerin sebebinin o olduğunu bilip susmaktan canım sıkılmıştı. Kerem'e bu şekilde yansıttığımı fark etmemiştim.
"Ben sana bir tavır almadım. Sadece olmayacağını söylememize rağmen hala umut taşıyor içinde. Senin onu tekrar seveceğini düşünüyor." dedim suratımı asarak.
"Ancak düşünür, bakar ki o kalbin sahibi artık bir başkası, en sonunda anlar." dedi Kerem alelade bir şeyden bahsediyormuş gibi.
"Ben o kadar emin değilim, beni büyücü falan sanıyor galiba."
"Olabilir, bu kız senin gözünü kör etmiş dedi bana." Şaşkınlıkla Kerem'in yüzüne bakıyordum.
"Yapma Güneş, ben buradayım bak, hiç mi kıymeti yok bunun."
"Olmaz olur mu? Ben sadece tekrar onu sever misin diye düşünmekten kendimi yiyorum."
"Buradayım diyorum sana, başka bir yere gitmek gibi bir niyetim de yok." diyordu Kerem gözümün içine bakarak. Ama insanın içine giren bu kötü his her şeyi düşündürüyordu.
"Gitsin Kerem lütfen, nereden geldiyse oraya gitsin." dedim Kerem'e sarılarak. Kübra'nın bize daha fazla sorun çıkarmasını kaldıramıyordum.
"Gidecek merak etme, bana da bize de güven olur mu? Hiç birşey yapamaz." diyordu Kerem sıkıca sarılarak. Tabiki güveniyordum, ama içimdeki bu hissi atamıyordum.
***
Kızlarla buluşup eve geldiğimizde, Kerem'in çalıştığı yere gitme işini yarına bırakma kararı almıştık. Ama babam Kerem'le görüşmeme izin vermiyorken ben nasıl Kerem'i dinlemeye gideceğim sorusunun cevabı yoktu bende. Bir yol bulacaktık artık.
Kızlarla muhabbet halinde kapidan içeri girdiğimizde Deniz Hanım'ın yanımıza gelmesi biraz tuhaftı. Yüzü bayağı bir değişikti ve elinde bir zarf duruyordu. BİR ZARF...
"Yeter ama ya, yine mi.." diye söylendi Müge. Sanırım üçümüzde Kübra'nın yine bir şeyler karıştırdığını düşünmüştük.
"Ben senden özür dilerim kızım, bunu sana daha önce vermem gerekiyordu. Aklımdan çıkmış gerçekten. Annenden bu mektup, ölmeden aylar önce yazmış ve bana vermişti. On sekizinci yaşında bunu sana vermem gerektiğini söylemişti. Bugün temizlik yaparken hatırladım, tekrar özür dilerim." diyerek mektubu bana uzattı.
Duyduklarım bende büyük bir şok etkisi yarattı. Hiçbir yorum yapmadan mektubu aldım ve elimdeki poşetleri yere atıp koşarak odama çıktım. Kafama yerleşmiş onlarca soruyla birlikte mektubu elimde tutuyordum. Annemden birşeyler okuyacak olmak beni sevindirmişti, fakat neden bu yaşımda bana mektup yoluyla bir şeyler anlatmak istediğini anlayamamıştım. Umarım geçerli bir sebebi vardı.
Beğenip oy verirseniz sevinirim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÖNME DOLAP
Teen FictionHepimizin hayatında zor dönemleri olmuştur muhakkak. "Artık bitti buradan dönmez" dediğimiz türden. Ne yapacağımızı şaşırdığımız, yolun sonu diye düşündüğümüz... Peki bu zor dönemi en az hasarla atlatmak adına ne yaptık? "Acaba paçayı kurtarır mı...