Selamlar Tablo sizlerle. Arkadaşlarınıza tavsiye ederek, yorumlar ve beğenilerle yanımda olursanız sevinirim. Diğer öykülerime de beklerim sevgiler.
***
O sergiye gitmeyi hiç istememiştim. Ben ne anlardım ki resimden, tablodan, sanattan...Hayatımı zorlukla geçirirken tablo görecek halim mi kalmıştı? Keyif verecek aktivitelere harcayacak ne zamanım ne de param vardı.Ama çocukluk arkadaşım Burak'a gel de anlat bunu... Beni çekiştire çekiştire getirdi bu sıkıcı sergi binasına, içeriye girmeden üzerimdekileri kontrol ettim. Orada eğreti duracağımı biliyordum. Gelişigüzel dağıttığım kızıl saçlarım, şaşkın bakan menekşe rengi gözlerimle buraya ait değildim. Hele bir de üzerimdeki yırtık kotum ve salaş beyaz tişörtüm ile berbat göründüğüme emindim. Sergiyi dolaşmaya başladığım andan itibaren sanki ben ben değildim artık...
Sergi'nin adı "AşkınTablosu" idi, ama bu kadarını da beklemiyordum. Birbirinden güzel kadınların gülümsediği gösterişli ve bir o kadar da muhteşem tablolar. Tablodaki kadınlar gerçek değildi sanki, hepsi özenle yaratılmış birer şaheserdi. Gerçek hayatta var olamayacak kadar kusursuz, ulaşılamaz, mağrur ve asil görünen kadınlar. Tek tek hayran hayran izlerken fark ettiğim şey saçları oldu. Siyah saçlı, sarı saçlı, turuncu saçlı, kestane rengi saçlı, bal köpüğü renginde saçları olan, kumral saçlı harika kadınlar. Işıldayan saçları uzun ve ışıl ışıl görünüyordu. bir tek kızıl saçlı kadın görememiştim.
İçimden adamda haklı diye düşündüm, kendi kızıl saçlarımı düşündüğümde hak verdim ona. Kızıl saçlarımdan bıkmıştım ben de; ama annemin en sevdiği şey kızıl saçlarım olduğu için hiç değiştirmeyi düşünmemiştim. Ben annesinin ve babasının anılarına tutunan genç bir kızdım. iki yıl önce bir trafik kazasında kaybettiğimde yalnızlık hikayem de başlamıştı. Gerçek yaşam mücadelesi ne demekmiş, o gün öğrendim ben. içimi yakan acının yanı sıra hayatta kalma çabası da eklenince benliğimin etrafa saçılan kırıntılarını toplamam zor olmuştu. Hala da başarılı sayılmama bu konuda...
Dağıldım ve toparlanmam uzun süreceğe benziyordu. Onları kaybedince çalışmak zorunda kaldım. Sırf babamla çalışabilmek için okuduğum bölümü" gıda mühendisliği bölümü" nü bıraktım. ben okulu bitirdiğimde babamda öğrenmenlikten emekli olacak ve ikimiz bir restoran açacaktık. Babama olan aşkım hayattaki ideallerime de yön vermişti. Artık o bölümü okumamın da bir anlamı kalmamıştı benim için. Hayallerimin ilham perisi babam da yoktu. Tablolara bakarken kendi hayatım neden gözlerimin önünden geçiyordu anlamıyordum; kendime acımayı da bırakamamıştım denesem de. Acısını atlatamamış bir çaylaktım ve her an her yerde karşıma çıkıyordu anılarım ve acılarım...
Bana uzatılan meyve suyu bardağını aldım ve devam ettim. Ama olan olmuştu, sendelememle birlikte meyve suyu bardağı ile birlikte tabloya yapışmam bir oldu. Allah'ım yerin dibine geçmiştim ve en kötüsü de tablo mahvolmuştu. Başımda beliren adam ressam olamazdı, yok yok olmamalıydı. Ressam tipi yoktu ki bu adam da; ancak dergilerden fırlamış olabilirdi.Hemen toparlanmaya çalıştım.
"Ben...Kazayla...Yani, istemeden oldu. Özür dilerim."
"Yaşanan bazı şeylerin ve yapılan bazı hataların özrü yoktur, küçük hanım. Geri dönüşü de yoktur."
Şimdi bitmiştim. Bir sanat eserini mahvetmiştim.
Adam bir tabloya bir de bana baktı, yüzünde müziç bir gülümseme vardı. kızgınlığı belli etmemeye çalışıyordu belki de. Belki de sergideki insanların tepkisini çekmek istemiyordu. Bir anda kurduğu cümle sonum olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLO: AŞKIN RENKLERİ
General FictionO sergiye gitmeyi hiç istememiştim. Ben ne anlardım ki resimden, tablodan, sanattan...Hayatımı zorlukla geçirmeye çalışırken, tablo görecek halim mi kalmıştı? Adımlarımı korkarak atıyordum yürüdüğüm yolda... Keyif veren aktivitelere ayıracak zamanım...