BİR HAFTA SONRA
Hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu. Burak tahmin ettiğim gibi önce emniyete, ondan sonra da akıl hastanesine kapatmıştı. Burak'ın babası ile hemen hemen her gün görüşüyordum ve bilgi alıyordum. Gün geçtikçe babasına olan saygım biraz daha artıyordu. O iyi bir babaydı.
Abimle Diyarbakır programımızı da ertelemek zorunda kalmıştık ve artık abimi zapt edemediğim için bugün yolculuğa çıkmak zorundaydık. Evdekilerle vedalaştıktan sonra yola çıktık. Cemre gitmemi istemiyordu, minik Masal' ım ise beni yine ağlayarak gönderdiği için hüzünlüydüm. Üstelik neden gittiğimizi bildikleri için de endişeliydiler. Fakat abim için, daha doğrusu da Laçin için bunu yapmalıydık. Ömrünü kaçarak ve korkarak yaşayamazdı. Üstelik ailesinden ayrı yaşayacağı bir ömür de ne kadar mutlu olabileceği de meçhuldü. Bir şekilde Laçin'in ailesine gittikleri yolun yanlış olduğunu öğretmeliydik. Güzellikle ya da zorla. Abimle birlikte büyük bir şirketimiz vardı. Sakin hayatlar yaşamamıza rağmen ikimizde sevdiklerimiz söz konusu olduğunda tehlikeli birer adama dönüşebiliyorduk. Umarım bunu yapmak zorunda kalmayız diye düşünerek yolcuğun bir an önce bir an önce bitmesi için kendimi oyalamaya çalıştım. Bir yandan elimdeki dergiye göz gezdirirken ,arada bir abime bakıyordum. düşünceliydi. Muhtemelen kafasında planlar yapıyordu. Abimin en sevdiğim huyuydu bu, her konuda hemen hemen olabilecek tüm olasılıkları gözden geçirerek bir alternatif çözüm üretirdi. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen yolculuğun ardından nihayet Diyarbakır'daydık. Önceden ayarlamaları yaptığımız için adamlarımız bizden önce gelip gerekli araştırmaları ve ayarlamaları yapmışlardı. İner inmez Cemre' yi aradım. Onunla konuşup rahatlamasını sağladıktan sonra teyzemi aradım. Evdeki en serinkanlı insan oydu çünkü. Teyzemi kapıdaki korumalar ve onlarsız dışarı çıkmamaları konusunda tekrar uyardıktan sonra telefonu kapatıp abime baktım. O da Laçin'le konuşuyordu. Laçin çok üzgündü ve korkuyordu. Ayrılırken o da çok göz yaşı dökmüştü. Ama bu işi kıvırırsak ömür boyu ağlamaktansa mutlu bir hayat kurabilecek; belki de hayalini kurduğu okulunu bitirebilecekti. Abimle birlikte arabamıza bindik. Adamlarımız da valizlerimizi bagaja yerleştirirken sonra yemek yemek üzere bir restorana gittik. Yemekte planımızın üzerinden geçtik. Laçin'in babasının konağının çevresini adamlarımızla saracaktık. Sonrasında ise Laçin'in babası ile kartlarımızı açık oynayarak restleşecektik. Ya biz konuşacaktık insanlar gibi, ya da onların yöntemi ile silahlar konuşacaktı. Birinci şıkkın olmasını diledim. Her ne kadar rahmetli babamız tüm dövüş sanatlarında ve silah kullanmada usta olmamız için uğraşsa da ruhum sanatçıydı benim. Silahlardan ve kavgadan hoşlanmıyordum. Umarım şiddet kullanmamızı gerektiren bir ortam yaşanmazdı. Öyle bir durumda sevdiklerim için her şeyi göze alabilirdim. Abimin yüzüne baktım; çok düşünceli görünüyordu. Yemekten sonra tekrar yola çıktık ve Laçin'in babasının konağına gittik.
Kapının önünde iri kıyım bir adam bekliyordu. Adamlarımıza evin etrafını sarmaları için emir vermiştik çoktan ve hepsi bizden bir hareket bekliyorlardı. Yaşadığımız olaylardan sonra bunu yapmak zorundaydık. Kapıdaki adam bizi içeri almadı önce, abim "Güney ve Rüzgar Karan'ın geldiğini haber ver. Çok önemli bir konuda görüşmek istiyoruz." dedi. Abimin yüz ifadesi sert, sesinin tonu ise oldukça kararlıydı. Ben de dimdik durarak abimin katı duruşuna uyum sağladım. Adam" Ben ağama bir sorayım, sizi içeri sormadan almam." diyerek içeri girdi ve konağın kapısını kapattı. Kale kapısı gibi, eski ama sağlam duran kapının önünde beklerken Laçin'in hayatının bir hapis hayatından farksız olmadığını görebiliyordum. Sadece bu kapı bile Laçin'in içinde bulunduğu durumu anlatmaya değerdi. Beş dakika bile geçmemişti ki kapı görevlisi çıktı. "Buyurun ağam avluda sizi bekliyor." diyerek bizi içeri buyur etti. İlk adımı atlatmıştık. Abim kapıdan girerken "adamla ben konuşacağım" diyerek beni önceden uyardı. Buralarda racon başkaydı törenin ağırlığı şimdiden üzerime bir yük gibi çökmüştü. Şu anda Cemre'nin yanında olmak, ipek saçlarının kokusunu içime çekmek en büyük arzumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLO: AŞKIN RENKLERİ
General FictionO sergiye gitmeyi hiç istememiştim. Ben ne anlardım ki resimden, tablodan, sanattan...Hayatımı zorlukla geçirmeye çalışırken, tablo görecek halim mi kalmıştı? Adımlarımı korkarak atıyordum yürüdüğüm yolda... Keyif veren aktivitelere ayıracak zamanım...