Masal ile birlikte aşağıya indiğimde yüzüme hiçbir şey olmamış gibi sıradan bir ifade yerleştirmiştim. Bunu yapmak zorundaydım. Aksi taktirde Rüzgar yüzümün halinden bir şeylerin ters gittiğini anlayabilirdi. Laçin sakin bir şekilde Asya abla ile yine kahvaltı telaşına girmişti. Suna ablam ve Leyla teyze ortalıkta görünmüyordu tabi Rüzgar ve güney abim de... Haliyle mutfak kuşlarına günaydın dedikten sonra "Neredeler?" diye sordum. Asya abla "bahçedeler" dediğinde bir an gayri ihtiyarı ayaklarım bahçeye doğru yönelse de vazgeçtim. Belki de ailecek önemli bir konuyu konuşuyorlardı. Masal mutfaktaki televizyonun karşısına kurulmuştu. Ben de kahvaltıya yardım etmek üzere işe koyuldum. Bir şeylerle oyalanmak kafamdaki soruna da çare olabilirmiş gibi gelse de öyle değildi. Şu anda Güney abim ve Laçin için bile kaygılanamazdım. Bir şekilde onlar birer yetişkin olarak sorunlarını çözerlerdi. Buna emindim de, gerçekten seven insanları hiçbir güç ayıramazdı ayırmamalıydı da...Laçin'e kaçamak bakışlar attığımda çok keyifli görünmese de düne göre daha iyi olduğu kesindi. Ağlamaktan şişen gözlerinin dışında her şey normal görünüyordu. En azından odasına kapanıp ağlamaya devam etmek yerine sosyal hayata katılmayı seçmişti. Canım arkadaşım, belki de hatasını anlayacak bir gün bile geçmeden Güney abimin boynuna sarılacaktı. Peki ya ben ben ne yapacaktım?Masal'ın tehlikede olduğunu biliyordum. Burak benden cevap alamazsa ona zarar verebilirdi. Rüzgar'a söylemeyi aklımdan dahi geçiremiyordum. Laçin'e anlatsam o da durmaz hemen bizimkilere anlatırdı. Offff ne yapacaktım ben... Çocukluk arkadaşım korkulu baş belası bir kabusa dönüşmüştü. Burak benim için çok bilinmeyenli bir denklem değil, karmaşık bir organizmaydı. Ne zaman ne yapacağı veya nasıl bir ruh haline bürüneceği belli olmuyordu ve ben bunu yıllarca nasıl görememiştim? Demek ki onun gerçek karakterini görmek için onu reddetmem yeterli olmuştu. Yalnız olduğum zamanlarda tamamen farklı bir karakterde olan Burak hayatıma sevdiğim başka insanların girişiyle bambaşka bir karaktere bürünmüştü.
Dalgınlığımdan Asya ablanın sesi ile çıktığımda elimdeki peçeteyle uyandığımı fark ettim.
"Cemre'ciğim tabakları bahçeye taşıyabilir misin demiştim, beni duymadın mı? Hem bak bakayım sen bana, senin bir derdin mi var?"
Şimdi olmuştu ben dikkat çekmemeye çalıştığımı sanırken bakışlarını bana yönlendiren Laçin'in meraklı bakışı ile yine tüm dikkatler üzerimdeydi.
"Yok abla bir şey, gece uyuyamadım galiba. Tabi arkadaşımın da bunda etkisi büyük." diyerek dikkatleri Laçin'in üzerine çekmeyi denedim. Doğruluk payı da vardı tabi. Konuşmayı kapatmaya meyyal olan arkadaşımın tabakları kapıp bahçeye yönelmesi ile birlikte ben de çayları doldurmaya başlayarak durumu geçiştirmeyi başardım. Hepimiz bir şekilde bir şeyleri saklıyorduk. Laçin duygularını ben ise Burak ile buluşmak zorunda olduğumu saklıyordum. Hiç bir şeyin gizli kalmayacağını bile bile yapıyorduk bunu...Zorunluluktan başka bir şey değildi. Bahçeye çıktığımda bir yandan elimdeki tepsideki çayları dökmemek için çaba gösterirken bir yandan da masadakilerin günaydın diyen asık yüzlerine baktım. Burada da bir gerginlik olduğu belliydi. Güne abim asla Laçin'in yüzüne bakmıyordu. Rüzgar bana gülümsemeye çalışsa da onun da gerginliği seziliyordu. Leyla teyze ve Suna abla da düşünceli bir hal vardı. Kahvaltı esnasında çok konuşulmamış olması da bunu doğruluyordu. Bu evde yaptığımız belki de en sıkıcı kahvaltıydı. Sorunun Laçin'in kararı ile ilgili olması muhtemel olsa da, hiç kimse soru sormaya cesaret edememişti. Kahvaltıdan sonra Rüzgar ve Güney'in dışarıda işlerini olduğunu söyleyerek çıkması merakımı daha da artırmıştı. Ben de bir şekilde bu fırsattan yararlanmalı, Burak ile buluşmalı ve bu sorunu çözmeliydim. Amacımı gerçekleştirmek için suna ablama yaklaşıp biraz sahilde dolaşmak sitediğimi söyledim. Suna ablam her ne kadar "Rüzgar'a haber verseydin. "dese de hemen geleceğimi söyleyerek onu ikna etmeyi başardım. Acele bir şekilde kot şortumu üzerime geçirdim. Üzerime salaş askılı bir tişört geçirdikten sonra Burak'a attığı konuma doğru yola çıktığımı bildirdikten sonra yola çıktım. Burak beni bu kez Erdek merkezine çağırmamıştı. Evin biraz ilerisinde aracıyla beklediğini yazan Burak'a güvenmiyordum. On dakika yürüdükten sonra Burak'ın kornası üzerine arabasına yanaştım. Kendi arabası olmadığı için aracı tanıyamamıştım. Yeni bir araç almış olabileceğini düşünerek arabaya binmeden önce eğilerek açtığı camın aralığından arabadan inmesini istedim. Burak" binsene Cemre "diyerek ısrar etti fakat onun arabasına binmeye korkuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLO: AŞKIN RENKLERİ
Ficción GeneralO sergiye gitmeyi hiç istememiştim. Ben ne anlardım ki resimden, tablodan, sanattan...Hayatımı zorlukla geçirmeye çalışırken, tablo görecek halim mi kalmıştı? Adımlarımı korkarak atıyordum yürüdüğüm yolda... Keyif veren aktivitelere ayıracak zamanım...