O gece belki de hayatımın en farklı en karmaşık ruh halini taşıyordum. Öğrendiklerimin beni kızdırması mı, yoksa üzmesi mi gerekiyordu? Bunun bilincinde değildim. Farklı bir ruh hali taşıyordum. Farklı bir huzur vardı içimde, farklı bir ait oluş ve güven duygusu ile başımı yastığa koymuştum. Gözlerimi gecenin karanlığı ile dost, uykunun derinliklerine hapsedeli ne kadar olmuştu?Hiç bilmiyordum ama uyandığımda çok dinç hissediyordum. Ne kolumun ağrısı kalmıştı, ne de ruhumdaki med-cezirlerin anormal etkileri ben tamamen arınmış gibiydim.
Hızla uykunun ataletinden sıyrılıp yüzümü yıkadıktan sonra aşağıya indim. Suna ablam mutfakta Asya ile birlikte cıvıl cıvıl sohbet ederek kahvaltı hazırlıyordu. Asya fırına börek tepsisini sürerken Suna ablam da çeşit çeşit reçelleri kahvaltı tabaklarına çıkartmakla uğraşıyordu. İyileştikçe iştahım da yerine geliyordu bunun Rüzgar'la aramı tamamen düzeltmenin de etkisi olduğunu biliyordum. Rüzgar'a karşı içimde kıvılcımlanan hislerin tarifini yapamasam da içimi bir hoş yapan duygulardı bunlar ve böyle hissettiğim için pişman değildim. Neşe içinde suna ablamın yanağından sonra da Asya'nın yanağından öperek kendimden beklenmeyen neşeli tavrımla tüm merak dolu bakışları da üzerime çekmeyi başarmıştım. Suna ablam beni çok iyi tanıdığı için tepkisi gecikmedi. Hemen elini beline koydu ve gözlerinde zapt edemediği haşin bakışlarını bana göndererek konuştu.
"Cemre, neyin var kuzum, iyi misin sen?" Sonra alnıma dokundu. "Ah yoksa ateşin mi var? Rüzgar'ı çağırayım da gelsin seni hastaneye götürsün bir an evvel."
Sıcacık bir gülümseme ile Suna ablamı her şeyin yolunda olduğuna ikna etmem zor olmamıştı.
"Abla herkes nerede Allah aşkına?"
Suna ablam cevaplarını sıraladı. " Güney Laçin'i hastaneye götürdü. Gece biraz ağrısı olunca panikledi çocuk." Bir anda ne yapacağımı şaşırmıştım. Arkadaşım acı çekerken ben horul horul uymuş dünyadan bihaber uyku keyfi yapmıştım. Bu hiç benlik bir davranış değildi oysa. "Abla ben de gidiyorum hastaneye, aşk olsun niye haber vermediniz ki?" Derken bir yandan mutfaktan çıkmak üzere kapıya yönelmiştim ki Suna ablamın rahatlatan konuşması ile durakladım.
"Kızım bir dur, bir dinle, siz gençlerin bu heyecanı da çok oluyorsunuz ama. Güney aradı biraz önce dün akşam fazla oturduğu için biraz zorlanmış o kadar eve dönüyorlar şimdi."
Derin bir nefes alıp mutfaktaki masanın kenarında duran tabureye oturdum."Ne bileyim abla korktum işte."
"Korkma kızım, artık hiçbir şeyden korkma. Masal ile ablam kahvaltıya davetli oldukları için Rüzgar onları sabah erkenden gidecekleri yere bıraktı. Şimdi de sahilde boyalarıyla oynuyor."
Bence sen de git hem biraz deniz havası alırsın, şu panik halinden kurtulmuş olursun. "İyi gideyim bari ama ben çok açım."
Suna ablamın cevabı hiç gecikmemişti.
"Sahilde oyalanmadan gelirseniz börekler de pişmiş olur. Haydi yirmi dakikan var. Rüzgar'ı da alır gelirsin."
Tatil yerinde yaşamanın en güzel yönü kendini kasmak zorunda kalmamaktı. Şu anda evde ve yatakta giydiğim eşofman altı ile dışarıya çıkmak beni hiç mi hiç rahatsız etmiyordu.
Hızlı adımlarla sahile yürürken temiz havayı ciğerlerime doldurdum. İnsan ömür boyu böyle bir yerde yaşayabilir miydi? Bana göre Erdek çok huzurlu bir yerdi. Ama gençler için huzur değil yaşam gerekliydi. Yaşlanınca belki ben de Erdek gibi bir yere yerleşebilirdim. Nihayet Rüzgar'ı görmüştüm. Yüzü denize dönük önündeki şövale ile yoğun bir aşk yaşıyor gibiydi. Gözleri bir boyalara gidiyordu bir fırça ile buluşuyordu. Sonra hepsi birden tuvale doğru çılgın çocuklar gibi koşuyordu sanki. Rüzgar'ın fırça darbelerinin ahengine kapılmıştım adeta. Resim yaparken mutlu olduğunu yüzünde beliren sevinç kompozisyonundan anlıyordum. Gözlerini hafif kırpınca göz kapaklarının etrafında oluşan geçici haylaz çizgilerden, hafifi tebessüm edem dudaklarının kenarında oluşan belli belirsiz kıvrımlardan anlayabiliyordum onu. Gerçek bir sanatçıydı. Birden gözlerim Rüzgar'dan ziyade tuvale takılı kaldı. Çizdiği resmi henüz hiçbir şeye benzetememiştim. Sanki dağınık kumaş parçalarını tuvale fırlatmış gibiydi. Tek anladığım kullandığı pastel tonlardaki huzurdu. Rüzgar geldiğimi fark etmemişti bile bu yere bir süre daha devam etme kararı aldım ve kumlara yavaşça oturdum. Alçıda olan kolum yüzümden arada bir dengemi kaybettiğim için temkinli davranmaya alışmıştım. Bir süre sadece onu seyrettim hareketlerindeki ahenk ve her hamlede vücudunda oluşan tüm tepkimeleri seyretmenin içime kattığı huzurun tadını çıkardım. Sessizlik ve huzur içinde karşımdaki güzel adamın renklere karışmasını seyrettim. Sonra cebimde titreşen telefonun bu keyfimi bozması üzerine telefonu çıkarıp gelen mesaja baktım. Suna ablam kahvaltının hazır olduğun yazmıştı. Rüzgar titreşim sesini dalga seslerinden duymamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLO: AŞKIN RENKLERİ
General FictionO sergiye gitmeyi hiç istememiştim. Ben ne anlardım ki resimden, tablodan, sanattan...Hayatımı zorlukla geçirmeye çalışırken, tablo görecek halim mi kalmıştı? Adımlarımı korkarak atıyordum yürüdüğüm yolda... Keyif veren aktivitelere ayıracak zamanım...