SELAM CANLARIM. MERHABA.
Hepinizi Öpüyorum. Sevgiler.
***********************
Rüzgar bir anda beni kucağına aldı ve arka taraftaki bahçeye götürdü. Havuz başındaki şezlonga beni bıraktıktan sonra o da karşıma oturdu. "Evet küçük kız, senin şu bilmeceni çözelim artık. Şimdi ben sana her şeyi anlatacağım. Ama sen de bana yine deli gibi kaçıp ortalıktan kaybolmayacağına söz vereceksin. Söz vermezsen anlatmam. Her şeye rağmen sözünü tutmaz da kaçarsan bu kez seni bulduğumda eve zincirlerim bilmiş ol. Söz mü, anlattıklarımı uslu uslu dinleyeceksin. Yine kafana takılan bir şey olursa sor, söz veriyorum tüm sorularını cevaplayacağım."
Şaşırmış bir halde ona söz verirken, anlatacaklarını duymak için sabırsızlanıyordum.
Bir kolum hala askıdaydı ve Rüzgar'ın söylediklerinin gerginliği tüm bedenimi sarmıştı. Beni önceden uyardığına göre anlattıkları beni kızdıracak şeylerdi. Yoksa neden evden çekip gitmemem için beni uyarma gereği duysun ki?
Rüzgar gözlerini havuza dikmiş bekliyordu. Ya konuşmaya nasıl gireceğini kestiremiyordu ya da havuzdan yardım bekliyordu. Ela gözlerindeki kaygıyı görebiliyordum. Ona tarafsız bir gözle bakmayı denedim ilk kez, o sergide beni bozan adam değil de sadece Rüzgar olarak düşündüm onu. Ve onu sadece Rüzgar olarak düşünmek bana çok ama çok iyi gelmişti. İnce düzgün fiziği, ela gözleri ile, her zaman asiliğini dışa vuran hafif dalgalı ama bir o kadar da ahenkli saçları ile ve en önemlisi de gözlerindeki o garip bakışlarla sadece Rüzgar vardı karşımda. Rüzgar'ın gözleri bir başkaydı, dünyanın tüm bilmecesini çözmüş gibi bir bilgiçlik ve vakarlı bakışlar vardı gözlerinde. Ağırbaşlı ve dolu bakışlar. Rüzgar bir an boğazındaki düğümü temizlermiş gibi tuhaf bir ses çıkararak konuşmaya başladı. "Bak Cemre, şimdi anlatacaklarımı belki de anlamayacaksın, belki de çok kızacaksın. Ama senden tek ricam dinlemen, dinlemen ve kendini benim yerime koyman. Çünkü bu anlatacaklarım benim de canımı yakıyor. En az senin kadar ve belki de senden daha fazla. Hazır mısın? Anlatmadan önce istersen sana su getirebilirim."
Rüzgar'ın bu tavrı korkmama neden olmuştu, bu kadar ön konuşmaya gerek olduğuna göre anlatacakları belki de hiç kaldıramayacağım şeylerdi. Şaşkın bir ifade ile ona hazır olduğumu belirtmeye çalıştım.
"Rüzgar hemen anlatmaya başlamazsan gerçekten kaçıp gideceğim, beni meraktan öldürmek istemezsin herhalde."
Rüzgar başını olumlu anlamda sallayarak tam yanımdaki şezlonga oturdu ve gözlerini gözlerime dikti. Ve anlatmaya başladı.
"Cemre, ben seni tanıdığımı söylemiştim hatırlarsan. Seni ilk kez adliyede görmüştüm. Kaza günü, senin aileni kaybettiğin, benim ise karımı kaybettiğim o kara gece de, gördüğüm tek aydınlık yüz sendin. Nasıl bir aydınlık diye sorma, bu sadece o gün hissettiklerim. Acıdan gözlerim kör olmuştu fakat seni o koridorda, o koltukta iki büklüm ağlarken gördüğümde gözlerim gerçekten açılmıştı. Sen öyle üzgün, öyle çaresizdin ki; o gün annen ve babanın arabasına karımın çarptığına bile dikkat etmemiştin. Bu acı gerçeği sana söylemek zorunda kalmak benim için çok acı, ama Cemre annenin ve babanın ölümünün tek suçlusu benim karımdı. Belki de karımı mutsuz ve gözleri kör olmuş bir şekilde sokaklara bırakan bendeydi suç. Cemre beni anlıyor musun? Cemre bana tepki ver duydukların için tepki vermeyecek misin, benden nefret ettiğini söyleyebilirsin, bağırıp çağırabilirsin. Cemre buna hakkın var hayatını biz mahvettik Cemre, anlıyor musun şimdi. Sana bunu anlatamazdım, karşına çıkıp bir anda hayatını el birliği ile mahvettiğimizi söyleyemezdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLO: AŞKIN RENKLERİ
Aktuelle LiteraturO sergiye gitmeyi hiç istememiştim. Ben ne anlardım ki resimden, tablodan, sanattan...Hayatımı zorlukla geçirmeye çalışırken, tablo görecek halim mi kalmıştı? Adımlarımı korkarak atıyordum yürüdüğüm yolda... Keyif veren aktivitelere ayıracak zamanım...