Suna ablamın dizine başımı yaslayıp öylece düşünmüştüm. Elimden gelen sadece düşünmekti. Hayat okulunda tam bir çaylaktım.
Şu an hissettiklerim karma karışıktı. İnsan inandığı insanların farklı tavırlar sergilediğini gördüğünde kafası karışıyordu en çok. Burak, bana çocukluğumdan kalan bir parçaydı. Bu hareketiyle bir parçamı koparıp benden almıştı. Üstelik yaptığı sadece beni parçalara ayırmak da değildi. Kendimi ucuz hissetmeme sebep olmuştu. Yıllardır bana kardeşi gibi davranan arkadaşım şimdi karşıma çıkıp bana aşık olduğunu söylüyordu. Bu güne kadar duygularını gizlemiş miydi? Yoksa hiç tanımadığım bir adam beni evinde çalışmak için zorladığında mı duyguları açığa çıkmıştı. Bana karşı başka bir erkek tehditi olmadan da dürüst olamaz mıydı?
Ah! Beni en çok yıkan hareketi ise sehpama bıraktığı para zarfıydı. Bu yaptığı arkadaşlık değildi, bu yaptığı erkeklik de değildi. Bu yaptığı basitlikti. Para ile ona aşık mı olacaktım. Eskisinden daha mı çok güvenecektim ona...
Suna ablamın çığlığı ile bir anda dizlerinden ayağa fırladım. " Yeter Cemre, sabahtan beri sabrediyorum, kendine gel diye saçlarını okşuyorum. Ama senin bu melankolik halinden çıkmaman beni deli ediyor canım. Bu ne böyle? Burak ona aşıkmış. Yok eline para tutuşturmuş muş."
Şaşkındım zihnimi mi okuyordu bu kadın? Doğru beni gerçekten çok iyi tanıyordu ve haklıydı da, ama ben de haklıydım. Hayatımda en çok güvendiğim insanlardan biri bana kazık atmıştı.
"Ama abla çocukluk arkadaşım."
Suna Abla ben konuştukça daha da sinirleniyor gibiydi.
"Daha ilk gördüğüm anda sevmemiştim bu çocuğu zaten. Ne arkadaşı: arkadaş dediğin karşısındaki insanı tanır. Değer yargılarına o da değer verir. Hele bir de bu kişi erkekse iş başka. Bu güne kadar sana yüzüne oara çarpmadan da yardım edebilirdi. Yıllardır duyguları nerelerdeydi bu çocuğun?"
Yine haklıydı.
" Bana bak, sana son kez söylüyorum, kaybettiklerine değil, bundan sonra kazanacaklarına odaklanacaksın. Acılarına odaklanmak yerine kendini mutlu edecek sebepler yaratacaksın!"
Suna ablam emir kipinde yaptığı konuşmayı sürdürürken ben sadece yüzüne bakıyordum. Sonra yanaklarımı okşayarak yüzüme sıcacık bakışlarını dikti.
" Tatlım, hayat çok kısa ve acımasız. Sen güçlü olmalısın, kendin için. Hatta annen ve baban için; çünkü onlar senin mutlu olman için eminim her şeyi yaparlardı. Şimdi onların yapamadığını sen yapacaksın. Anladın mı? Mutlu ve güçlü bir genç kadın olarak hayatına devam edeceksin!"
Gözlerimden akan inci tanesi gibi yaşlarımla birlikte kafa sallamakla yetinmiştim. Kurduğu tüm cümleler benim iyiliğim için kurulmuştu. Bir an için içimi tatlı bir mutluluk doldurdu. En azından yanımda olan bu tatlı ve anlayışlı kadın için şükrettim. Sanki kaybettiğim annemin boşluğunu biraz olsun doldurabilmek için bana gönderilmiş bir lütuftu. Suna Abla'mı dinleyecektim. Gamlı baykuş modumdan çıkacak ve mutlu rengarenk kelebek kanatlarımı takacaktım.
Suna ablam son hazırlıkları yapmak için çıkmıştı ve ben de artık uyumam gerektiğini düşünerek son kalan eşyalarımı da valize tıkıp pijamalarımı üstüme geçirdiğim gibi yatağıma girdim. Uyumakta zorlanıyordum. Zihnimdeki Burak ile yaptığım görüşmeden kayıtlar silinmişti. Kendime şaşırmıştım, çünkü zihnimde kalan ressam bozuntusunun görüntüleriydi.
Beni deli eden tavırları, bana yaptıkları beni kızdırıyordu. Ama bundan daha fazlası vardı içimde ona dair. Bakışlarındaki anlamlı boşluk, ve eşsiz derinlikti beni etkileyen... Ona hem kızıyordum, hem de onun bir bilmece olduğunu düşünüyordum. Çözmek istediğim bir bilmeceydi. Sonra zihnimdeki görüntüleri kovarcasına yeni hayatımı düşünmeye zorladım kendimi... Çünkü gerçekten yeni bir hayat kurmaya ihtiyacım vardı. Mutlu olmaya ihtiyacım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TABLO: AŞKIN RENKLERİ
General FictionO sergiye gitmeyi hiç istememiştim. Ben ne anlardım ki resimden, tablodan, sanattan...Hayatımı zorlukla geçirmeye çalışırken, tablo görecek halim mi kalmıştı? Adımlarımı korkarak atıyordum yürüdüğüm yolda... Keyif veren aktivitelere ayıracak zamanım...