Rahatsız edici telefon sesi odada yankılanıyordu. Felix'in kaşları çatılıyordu sesten dolayı, bir kez daha çaldığında Hyunjin hızlıca kalktı yataktan gözleri yarı kapalıyken. Telefonu eline alıp balkona çıktı hemen.
"Efendim?"
"..."
"Hastaneye gelemem şuan bunu bilmiyor musunuz?"
"..."
"Of... Tamam neyse geliyorum"
Telefonu kapattıktan sonra, "Sikeyim", diye homurdanarak içeri geçti. Gözleri biricik bebeğine kaydı. Felix sırt üstü bacakları yana doğru açık, yüzü sağa doğru dönük şekilde uzanıyordu. Üstündeki örtüyü sürekli açıyordu, sıcaklayıp terliyordu.
Felix'i uyandırmadan dolabı açıp pantolon tişört çıkardı Hyunjin. Aynı sessizlikle üstüne giydi. Çekmeceden kağıt ve kalem aldı. Kısa süre içinde döneceğini yazıp başucundaki komodine bıraktı. Bebeğinin saçlarından öpüp çıktı odadan. Ardından evden.
Felix'i yalnız bırakmaması gereken bir zamandaydı, doğuma 1 hafta kadar bir zaman vardı. Minik oğulları onlara kavuşacaktı artık. Ancak başhekimin inatla gelmesi gerektiğini, sorun olduğunu ısrarla söylediği için çaresiz kalmıştı Hyunjin. Gidip sorunu hemen halletmesi gerekiyordu, ardından yine bebeğinin koynuna dönmeliydi.
Arabaya bindikten hemen sonra çalıştırıp uzaklaştı evden.
Hastaneye geldiğinde direkt bahçeye park edip indi arabadan. Hızlıca girişe doğru yürüdü, güvenlik ve diğer çalışanlar Hyunjin'e başıyla selam veriyordu, Hyunjin de aynı şekilde kısaca selam verip asansörlere doğru yürüdü. Asansöre bindi ve kendi odasının olduğu kata bastı. Saniyeler içinde vardığında asansörden indi koşar adımlarla odaya doğru yürüdü.
Kapıyı açtı karşısında hiç tanımadığı bir kadın ve başhekim vardı.
"Ah Hyunjin hoş geldin, hanımefendi sizinle konuşmak istiyordu. Durumu anlattım fakat ısrar ettiğinden çağırmak durumunda kaldım"
"Sorun yok ağabey, ben hallederim"
"Peki o zaman. Ben çıkayım"
Hyunjin başıyla onayladığında başhekim hızlıca çıktı odadan. Hyunjin masaya dahi oturmadı kadının karşısına geçip oturdu.
"Sizi dinliyorum, derdiniz umarım çok önemlidir çünkü ben doğurmak üzere olan eşimi evde tek bıraktım", sinirle soluyordu Hyunjin. Diğerlerine haber vermeye fırsat bile bulamamıştı.
"Biliyorum, bunun için üzgünüm ama ev adresini vermediler. Seninle konuşmam gerekiyor Hyunjin"
Karşısındaki kadın 50 yaşlarında, ama oldukça genç duran bir kadındı. Siyah dar kesim diz altı elbisesi, boynundaki beyaz inci kolyesi, elindeki çantası ile oldukça zengin olduğunu söylüyordu. Hyunjin bir kez baştan aşağıya süzdü kadını ve simasını hatırlamaya çalıştı. Ama aklına gelmiyordu, kimdi bu kadın diye düşündü bir süre.
"Evet dinliyorum"
"Öncelikle lütfen bağırıp çağırma ya da kızma. Bunun zorunda olduğumu bil", dedi kadın gergince Hyunjin ise geriliyordu. "Konuşun", emir tadındaydı ses tonu.
"Hyunjin... Ben senin annenim. Öldü sandığın, yıllardır yasını tuttuğun, ölmedim. Gitmem gerekiyordu ve bu yola başvurdum. Biliyorum inanmayacaksın ama gerçekten buna mecburdum."
Hyunjin yüzüne sert bir şekilde soğuk su darbesi almış gibi dumura uğrarken kaşları çatıldı. Elleri titremeye başlarken sadece kadına baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hyunjin'in Bebeği
FanfictionBebeksi koku, sarı tutamlar, kalp şeklindeki dudaklar ve yıldızları anımsatan çilleri; benim hayatım bundan ibaretti. [Texting - Düz yazı]