Kimine yar, bana dar bu dünya...
Kaçısım kendimeydi, geçmişime varlığıma hatta yokluğuma kadar her şeyin acısını zihnimden çıkarmaktan yoruldum. Bir çıkış yolu bulamamaktan, kendimi çaresiz hissetmekten yoruldum. Bir türlü bir sonu yoktu bunun, sanki bir cehennemdeymişim de ölüp ölüp diriltilerek acı çektirilmeye devam ediliyor gibiydi her şey. Birbirine benzer ve aynı...
Nasıldı bilmiyorum donarak ölmek tek bildiğim artık üşümediğimdi, ellerim korumak istediğime o kadar sıkıca sarılmıştı bedenimin diğer uzuvlarını unutmuştum. Onlar var mıydı mesela? Kollarım, ayaklarım? Zihnim susmadı susmadıkça hatırlattı bana her şeyi, hatırladıkça nefesim kesildi. İlk geldiğim günü hatırladım en olmadık yerde, can çekişirken, belimdeki keskin dişler beni mermerlerle kaplanmış büyük avlunun önüne attığında gözlerimin önünü kaplayan ışığa tek bakabilmiştim. Bütün bedenim sızlayan kan yüzünden sızım sızım sızlasa bile ona bakmıştım, tahtında sarsılmaz bir şekilde dururken nasıl olur da ondan hamile kalabilmiştim? Nasıl mümkündü bu? Mümkün olmayan şeylerin arasında listeyi çekmesine rağmen ardı ardına gelenler onun yerini kapmak istiyor gibi netti. Karmaşıktı benim dünyam, o gün önüne atıldığım Alfa tarafından günlerce Mahsene atılmış küçücük bir kafeste kendini o gün hatırlatan oğlumla acı içinde kavranmıştım. Öldüm sandığım anda beni bu dünyaya mahkum eden adam tarafından çıkarılmıştım, Alex.
O gün tanışmıştım saf ve iyi kalpli Aria ile, kırılgan bakan gözlerinde çok şey saklayan güzeller güzeli kadınla. Önüne tekrar bir paçavra gibi atılmamı istediği anı hatırladı zihnim, ne kadar gurur kırıcıydı öyle. Oysa dünyada hamile olan kadınlara fazlasıyla sevgi ve saygı verilmez miydi? Onlardan bir tane daha dünyaya getirdikleri için. Ama görmüştüm, onun gri gözlerini gördüğüm gün onun asla benim için iyi bir talih getirmeyeceğini görmüştüm. Can çekilmiştim önünde, acıdan kavranmıştım ama o kılını bile kıpırdatmadan ilk defa tanıdığı kadının acılar içinde çığlık çığlığa bağırmasını izlemişti. Her şey bitti demiştim, ölecektim belki de karnımda canavar olduğunu düşündüğüm şey beni öldürtecekti ama bitmemişti. Bir abim vardı ve bir de yıkılmış ailem, ah nasıl olur da unuturdum gün ve gün ölen bir krallığım. Onlar için savaşmaya çalıştıkça savaşan bir savaşçı değil de bir kurban olduğumu öğrenmek en can alıcı kısmıydı. Kaderimi kabullenmeme rağmen Aiden durmadı, elindeki hançeri öyle derin batırdı ki kalbime geriye bir kalp kaldığına bile şüpheliyim. Her şeye rağmen onun ceza alacağı gerçeği neden beni bu kadar düşündürüyordu, ucunun bana değeceği korkusu muydu? Keşke.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bağ
FantasyKaderin bana oynadığı o cilveli oyundu karnımdaki bağ. İki krallığın acımasız savaşının ortasında kalmış hamile bir kadın mı? Ondan hamileydim ve daha onun kim olduğunu bile bilmeden... Kehanet gercekleşmişti, iki krallığın efendisi bir Vamp...