16. Bölüm - KORKU

517 85 114
                                        


Korkularınızın üstüne doğru gidin derler, peki korkular bizim üztümüze doğru gelirse...

Beni, iteatkâr ve korkusuz bir silaha çevirmeye çalıştılar. İteatkâr oldum mu? Hayır... onlara asla iteat etmedim. Her seferinde karşı koydum ve bunun bedelini çok acı şekilde ödedim. Onca işkencelere dayandım ve o savaştan darbeler alarak, acılar çekerek ve o acıları hem ruhumda hem de bedenimde taşıyarak sağ çıktım. Ama beni korkusuz bir silaha çevirmeyi başarmışlardı. Artık ne onlardan ne de başka şeylerden korkar oldum. Sadece sevdiklerimi kaybetmekten ve esir olmaktan korkarım, bunun da sorumlusu ben değilim. Korkusuz olmak iyi mi bilmiyorum ama zamanı geldiğinde işime yarayacağını biliyorum.

Sabah koşusunun ardından duştan çıkmış, ayna karşısında Topluluğun sırtıma bıraktığı izlere bakıyordum. Yanık, çizik, kesik... ve daha niceleri. Bana bunun hesabını vereceklerdi. Onlar benden bir Karma yaratmışlardı ve ben de zamanı geldiğinde onlara cevabı bir Karma gibi verecektim. Sadece biraz daha zamana ihtiyacım vardı.

Gözümden bir damla yaş süzülürken sırtımda ki kesik izine elimi sürdüm. Kesik çok derin değildi ama ruhumu kanatacak kadar acı vericiydi. Hızlı iyileşme gücümü ortaya çıkarmak için eğitim aldığım zamanlardan kalmaydı ve sadece bu izlerim iyileşmemişti. İzleri her gördüğümde zihnim beni o günlere götürüyordu. "Sadece biraz daha sabır Alaca..... hem aileni hem de intikamını alacaksın." Diye fısıldadım.

Banyodan çıkıp eğitim için hazırlanmaya başladım. Eşofman takımımı giyip ayakkabı bağcıklarımı, saçlarımı da tepeden sıkı bir topuz yapıp bağladım ve artık eğitim için hazırdım.

Oda dan çıktığımda asansörün önünde Belgin ve Dora gülerek konuşuyordu. Yüzüme bir tebessüm kondurup yanlarına gittim. Belgin kolunu omzuma atıp "Günaydın Alaca." dedi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Son günlerde Belgin ile daha fazla vakit geçiriyordum. Büyükbabasının vefatı onu çok sarsmıştı ama her geçen gün kendini toparlıyordu. Bunun için Dora ile birlikte elimizden gelen her şeyi yapıyorduk.

Dora yanağımdan bir makas alıp "Günaydın iblis." dediğinde göz devirmiştim ama Belgin Dora'nın gülüşmelerinden kurtulamamıştım.

"Artık iblis lafını duyunca tüylerim diken diken oluyor. Demir yetip de artıyor bir de siz yapmayın." diye hayıflandım ama Dora ve Belgin'in gülüşmelerinden kaçamadım.

Belgin "Eksik söyledin Dora." dedi ve kıkırdamaya başladı.

Dora hevesle "Evet evet Demir'in iblisi demeliydim." ne demek istemişlerdi anladım ve yüzümün kızardığını hissettim. Ama altta kalamazdım.

Muzip bir tebessümle Dora'ya baktım "Öyle mi Erkut'un piranhası?" dediğimde Dora'nın yüz ifadesinin değişme hızı beni hem şaşırtmış hem de güldürmüştü.

Dora "Ne.. ne alakası var? Yok bir kere öyle bir şey. Ben polisim o bir suçlu. Ötesi yok." sinirli gibi yaparak utandığını saklamaya çalışsa da kızaran yanakları onu ele veriyordu.

Belgin gülerken ona döndüm "Pardon da sen neye gülüyorsun acaba Yiğit Efe'nin hemşiresi?" diye sordum.

Belgin "Ne? Saçmalıktan başka bir şey değil!"

Kollarımı göğsümde bağlayıp bilmiş bir tavır edindim "Tabi canım kesin öyledir. Dövüş eğitiminde çocuğu bir güzel döv sonra git yaralarını sar. Ben de bunu yedim, yaladım ve yuttum Belgin'ciğim." her eğitim sonrası Belgin ben hariç herkese pansuman yapıyordu. Tâbi Yiğit Efe'yi kendisi hırpaladığı için ona ayrı özen gösterip özür diliyordu. Karşılıklı birbirlerinden kaç defa özür dilediklerini sayamamıştım.

KARMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin