26. Canını Almaktan Çekinmem

38 10 7
                                    

Hwang malikanesinde sessiz bir sabah hiç alışıldık değildi. Sakin bir şekilde koridorlarda gezerken ters giden çatacağım hiçbir şey bulamamıştım. Bugün her şey yerli yerinde ve olması gerektiği düzendeydi. Fakat ben değildim. Bugün sinirli uyanmıştım ve bu sinirimin de hiçbir sebebi yoktu. Ya birilerine bağırıp işlerini düzgün yapmalarını söylemeli ya da bizimkilerle uğraşıp onları sinir etmeliydim.

Kimseyi göremediğim için bahçeye çıkmaya kararı verdim. Önce bir sigara içip bahçede çatabileceğim biri var mı, diye bakacaktım. Sonra da belki atış talimi odasında biraz stres atardım. Hyunjin benim dağıldığımı söylediğinden beri gözlerim dört dönüyordu. Sanırım hata yakalayamadıkça da içten içe bir şeyleri kaçırdığımı düşünmeye başlamıştım.

Cebimden bir dal çıkarıp yaktım. Bakışlarım bahçedeki güvenlikleri gezerken Dave'in hızlı adımlarla bana geldiğini gördüm. Yarım bir sırıtışla sigaramdan derin bir nefes aldım. Aksiyon arıyordum ve Dave koşarak bana geliyordu.

"Efendim, Senatörün oğlu Bay Lee gelmiş. Yanında iki koruma var. İçeri alalım mı?"

Kaşlarım keyifle havaya kalktı. Felix yine haklı çıkmıştı ve bu durum keyfimi baya yerine getirmişti. "İçeri alın. Ayrıca Chan'ı da acilen buraya getirin. Jisung'un odasının önüne de birini koy. Bay Lee gidene kadar odadan çıkmasın."

"Efendim Bay Han, en son mutfaktaydı."

Gergin bir şekilde alnımı ovuşturdum. Benden sonra uyandığı yetmiyor, üstüne beni görmek yerine doğruca Bayan Kim'e mi gidiyordu?

"Tamam, o zaman mutfağın önüne adam koy. Neredeyse oraya koy işte. Çıkmasın oradan."

Kafa sallayarak uzaklaştığında bakışlarım bahçenin kapısına dönmüştü. İlk güvenlik noktasıyla malikane arası uzundu. Umarım Chan o zamana kadar gelmiş olur. Bir iki dakikanın ardından ben ikinci sigaramı yakmıştım ki, Chan kravatını bağlamaya çalışarak kapıdan çıktı. Seugmin şu halini görse onu mahvederdi. Yanıma gelince dudaklarımın arasındaki sigarayı alıp derin bir nefes çekerek yarım bir gülümsemeyle yüzüme baktı. Bu mahcubiyet gülümsemesini görmek uyuduğunu anlamamı sağlıyordu.

"Uyuyordun değil mi?" dedim çatılmış kaşlarımla, ben biraz önce yataktan çıktım diye bağıran saçlarına bakarak.

"Off.. her gün senatörün oğlu geliyor sanki. Uyuyordum işte. Herkes senin gibi gece boyu fosur fosur uyuyamıyor."

Uzanıp birkaç hamleyle saçlarını düzelttim. Sıradaki hedefim olan kravatını da düzelttiğimde fena gözükmüyordu. On üzerinden yedi falan olmuştu. Bahçe kapısı açılınca ikimiz de kapıya döndük. Araba durduğunda önüne kadar gelip eğilerek selam verdik. Adama işimiz düştüğünden sonuna kadar yalakalık yapıyorduk.

"Merhaba Bay Lee, biz de sizi bekliyorduk."

"Gözlerimiz yollarda kaldı, efendim." diyerek destekledi Chan da beni. İşini biliyor gerçekten ama adam zaten ayağımıza gelmişken, keşke Seungmin'in onu öldürmesine sebep olacak şeyler yapmasa.

"Gerçek yüzünüzü görmek güzelmiş." dedi Bay Lee, bakışları Chan'ın üzerinde.

"Sevindim." diyerek kısa bir yanıt verdi Chan da.

Korumaları eşliğinde malikaneye girip toplantı odasına geçtik. Bizim ardımızdan Hyunjin ve Seungmin de gelmişti. Seungmin toplantı odasında normalde hep karşımda otururdu. Bundan dolayı doğruca Chan'ın yanına geçtiğinde içimden küçük bir kahkaha atmıştım. Yüzünde mimik oynamamasına rağmen kıskançlıktan öldüğünü bilmek aşırı keyifliydi. Tabii, benim aksime Chan'ın biraz önceki özgüveni sevgilisinin sadece bizim hissettiğimiz korkutucu aurası yüzünden içine kaçmıştı.

Kurt ve Kuzu / MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin