29. Bir Gün Daha Sev Beni

42 9 35
                                    

Bir ay oldu. Kardeşim gideli tam bir ay oldu. Upuzun bir bir ay. Onun yokluğuna ne alışabilmiştim ne de kabullenebilmiştim. Bakışlarım önümde duran viski bardağının üzerinde gezdi. Kaçıncıydı bu? Sanırım beşinci olmalıydı. Yıllarca çalıştığım barın diğer tarafında bir sefil gibi içerek günlerimi geçiriyordum. Sağımda Felix solumda ise Changbin oturuyordu. Sessizdi onlar da. Ben onlarla konuşmadığım sürece benimle konuşmuyorlardı zaten. Ne diyebilirlerdi ki? Üzülme mi, kendini topla falan mı? Yoksa geçecek mi? Geçeceğine birazcık inansam inanın o an izin verirdim bu safsataları söylemelerine.

Yıllarca ölüme alışkınız demiştik. Fakat insan kardeşinin ölümüne alışabilir mi? Kanlar içinde Chan'ın göğsünde yatan halini unutabilir mi? Peki ya gülümsemesini? Seungmin'e dair hatırladığım son gülümseme, kanla kaplı yüzündeki hafif tebessümken geçer miydi acım? Hayat devam ediyor diyorlar. Ben pek emin değilim. Bir şeyler devam ediyor ama bu hayat mı emin değilim. Ben canımın yarısını toprağa gömdüm bir ay önce. Mezarına bir buket lilyum koyup onu orada yalnız başına bırakıp hayatıma döndüm. Buna hayat denirse tabii....

Bakışlarımı çevremde gezdirdim. Jeongin barın içinde telaşla gelen siparişleri yetiştirmeye çalışıyor, bir yandan da bardağım boşaldıkça onu tazeliyordu. Hyunjin barın loca kısmında tek başına oturmuş telefonuna bakıyor, başında dikilen iki koruma da etrafı izliyordu. Sadece yanımda olabilmek için burada olduğunu biliyordum ama canımın yanması o kadar taze ki kimseye minnet duyamıyordum.

Eski zamanlarımızın birebir aynısı olan bu sahnelerde büyük eksiklikler vardı. Mesela pistin ortasında çılgın figürlerle dans eden Felix sakince yanımda oturup telefonuna bakıyordu. Onu kontrol için ara ara barın içinde gezen Chan yoktu. Gitmişti... Seungmin'in yokluğuyla baş edememiş ve sessizce gitmişti. Bir sabah uyandığımda o da beni bırakıp öylece ortadan kaybolmuştu. Bu hayatta kardeşim dediğim adam ölmüş, tek büyüğüm olan sığındığım limanım dostum da çekip gitmişti.

Viskimi kafama dikerken gözüm bar tezgahının kenarında duran lilyumlara ilişti. Onlara bakmak bile görüşümün bulanmasına sebep oluyordu. Seungmin'in mezarına bıraktığım lilyumu gördüğünde Jeongin bara da bir tane koymak istemişti. Aynı Seungmin'in isteyeceği gibi bütün barı gören o köşeye koymuştu. Kontrol takıntısı olduğunu hepimiz biliyorduk. Lilyumu da aynı onun gibi hem bizi hem de bütün barı izliyordu. Şu an bile o güzel kokusu burnuma kadar geliyor, nefesimin kesilmesine sebep oluyordu. Aynı kardeşim gibi asil ve bembeyazdı. Onun gibi de çok güzel kokuyordu.

Önümdeki bardak tazelenirken Jeongin'le göz göze geldim. Kırık bir tebessüm vardı yüzünde. Acıyordu halime. Aynı herkesin de acıdığı gibi. Acınası haldeydim zaten. Her gün sızana kadar içiyordum. En sonunda Felix ve Changbin beni eve götürüyor, sonra da uyanınca tekrar buraya geliyordum. Biraz yüzüm asılsa her zaman yanımda Chan ve Seungmin olmuştu. Şimdi ise ikisi de yoktu. Ben de öylece zaman geçiyordum.

Aslında Chan'la birlikte gitmek isterdim. Fakat nerede olduğunu bile bilmiyordum ki. Onun nerede olduğunu bilen tek kişi Felix'di. O da hiçbirimize söylemiyordu. Abisi, Felix'in onu her türlü bulacağını bildiği için giderken sadece ona veda etmiş ve sadece ona gideceği yeri söylemişti.

Kırılmadım asla. Chan'ın bana veda borcu yoktu. Ayrıca bir gün illa dönerdi. Felix'i uzun süre yalnız bırakamazdı. Onunla gitmek istediğimi söylemiştim ama gidemezdim zaten. Beni buraya bağlayan hiçbir şey kalmamıştı ama aynı zamanda nefes almama sebep olan tek şey de buradaydı. Yanımda değildi. Üç hafta önce sikik bir not kağıdına bıraktığı kısa bir cümleyle beni terk edip gitmişti. Sanırım uzun bile dayanmıştı bana. Ben belalıydım. Biliyordum bunu artık. Bana aşık olarak kendini de benimle birlikte dipte bulmuştu. Yaseminim kendi yoluna gitmiş, ben ise yolumu kaybetmiştim.

Kurt ve Kuzu / MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin