İyi okumalar🎀Okul çıkışında ağır resim çantamı omzuma atmış, elimde de dolup taşan eskiz defterleri ve kalemlerle yorgun adımlarla ilerliyordum. Çantanın askısı her seferinde omzumu kesiyormuş gibi hissediyordum; ama bugünkü çizimlerin heyecanıyla dayanmaya çalıştım. Yeni çizdiğim eskizlerin üstüne toz kondurmamaya çalışarak, çantadaki diğer malzemelerle uğraşıyordum. Kalemler neredeyse çantadan taşıyordu; belki yirmi farklı kalem vardı elimde, biri kaybolsa aklım çıkar!
Tam o sırada telefonum çaldı, abim Göktuğ arıyordu.
"Efendim abi?" dedim nefes nefese.
"Yaman, napiyon? Demir'le yan yanayız, senin okula yakınız. Seni almaya gelelim mi?" dedi abim.
Derin bir nefes aldım, düşündüm. Bir an için eve kadar bu yüklerle gitme fikri gözümün önüne gelince hemen kabul ettim. "Tamam abi ama beni direkt eve bırakın, çok yorgunum," dedim, çantama ve elimdeki defterlere bakarak.
"Tamamdır, beş dakikaya oradayız," dedi Göktuğ.
Telefonu kapattığım anda önüme bakmadan hızlıca yürümeye devam ettim; derken aniden biriyle çarpıştım! Elimde tuttuğum bütün kalemler, eskiz defterleri ve notlarım yere savruldu. Hiç düşünmeden hemen eğildim, malzemelerimi toplarken aynı şekilde çarpan kişi de yere çömelip kalemleri toplamaya başlamıştı. Bir yandan "Aman çizimlere bir şey olmasın!" diye içimden geçiriyordum.
Sonra başımı kaldırıp karşımdaki kişiye baktığımda gözlerim bir anda şokla açıldı. Kalbim hızlandı, aklımda tek bir düşünce vardı: Bu adam...
Elimde tuttuğum kalemleri farkında olmadan tekrar yere düşürdüm. Karşımdaki adam da durup bana bakıyordu. "Siz..." dedim kekeleyerek. Onu tanımıştım; günler önce tepenin orada yanıma gelip adımı bilen, bana "oğlum" der gibi konuşan, gitmemem için adeta yalvaran adamdı bu. Gözleri yine aynı tanıdık ifade ile bana bakıyordu.
O an yanımızda bir araba durdu ve Demir ile Göktuğ araçtan inip yanımıza geldiler. Demir adama bakıp şaşkınlıkla "Abi!" dedi. Demir'in bu adama abi demesiyle kafam iyice karıştı. Şaşkınlıkla Demir'e döndüm, aklımda bin tane soru vardı. "Abi mi?" diye sordum, sesim hâlâ titrek ve şaşkındı.
Demir'in yanında durduğu adam gözlüğünü düzelterek yüzündeki soğuk ama bir o kadar da tanıdık ifadeyle bana bakmaya devam etti. Yüzümdeki şaşkınlığı fark etmiş gibiydi; derin bir nefes aldı, ama konuşmadan sadece elindeki defterleri ve kalemleri bana uzattı. Yavaşça onları alırken, gözlerimi ondan ayıramıyordum. Beni tepedeki o adamdan ayıran en ufak bir fark yoktu. Bu kesinlikle oydu, bana oğlunu arar gibi bakan adam...
Göktuğ, yanımıza gelip kolumu hafifçe sıktı, "Yaman, her şey yolunda mı? Ne bu tuhaflık?" diye sordu fısıldayarak.
Demir bir adım atıp omzunu adamın eline koydu. "Abi," dedi, "Bu, Yaman. Göktuğ'un kardeşi. Az önce ne konuştuk, şimdi karşılaşmanız ilginç oldu."
Adam, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme ile bana baktı ve başını salladı. "Evet, gerçekten ilginç oldu," dedi, sesi derin ve sakindi. Bana tekrar baktığında gözlerinde bir sıcaklık, hafif bir hüzün vardı. Bir şeyler demek istiyormuş gibi ağzını açtı, ama cümlesini tamamlamadan başını çevirdi.
Göktuğ, abisine dönerek hafifçe sordu, "Yaman'ı tanıyor musunuz yoksa?"
Adam bir an sessiz kaldı, sonra gözlerini benden ayırmadan, "Belki de düşündüğünüzden daha önce tanıyorum," diye mırıldandı. Demir ve Göktuğ anlam verememiş gibi ona baktılar, ama ben... o sözler, bana bir şey ifade ediyordu. İki gündür tepedeki karşılaşmayı, o bakışları unutamıyordum. Şimdi bu adamı karşımda görmek, aynı kelimeleri duymak sanki o anı tekrar yaşıyormuşum gibi hissettirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİZOFREN//BXB
Non-FictionYavuz üç çocuğunu ve eşini gözlerinin önünde kayıp eder. Şizofreni başlar ve ressam bir genç çocuğu en büyük oğluna benzetip kaçırı. Ona kendi oğlu gibi davranır