Sabahın ilk ışıkları henüz odanın içine sızmamıştı. Gözlerimi açtığımda, Yavuz'un nefesini duyabiliyordum. Yanımda yatıyordu, sanki dünyadaki tüm korkuları onun uykusunu sarmış gibiydi. Yüzü gerilmiş, kaşları hafifçe çatılmıştı; derinlerde bir yerde korkularıyla savaştığını görebiliyordum. Onun bu hali içimi sızlattı. Korkusuz görünmeye çalışsa da, ne kadar kırılgan olduğunu bu anlarda daha da iyi anlıyordum.
Yavaşça döndüm ve ona baktım. Solgun yüzü, yatağın ince ışığında huzursuz görünüyordu. Üzerindeki battaniye, bir noktada aşağıya kaymıştı. Yavuz'un hafifçe titrediğini fark ettim. Yavaşça doğruldum, onu uyandırmamak için dikkatli hareket ettim. Battaniyeyi usulca çekip üzerini örttüm.
O an durup, elim Yavuz'un yüzüne doğru uzandı. Sıcak parmaklarım hafifçe yanaklarına dokundu. Bu temas, sanki onu sakinleştirir gibi geldi bana. Derin bir nefes aldı, kaşları hafifçe gevşedi. Yüzündeki gerginlik, dokunuşumla birlikte az da olsa çözülüyor gibiydi.
Kendi içimde bu anın ağırlığını hissediyordum. Yavuz, karanlığında boğuluyordu, ama ben onun yanında olacaktım. Her ne olursa olsun, onu yalnız bırakmayacaktım. O, bu karanlıkla savaşırken ben de onunla birlikte duracaktım. Yavaşça elimi geri çektim, ama gözlerimi ondan ayıramıyordum. Yanında olmak, onun huzurlu uyumasını izlemek bana derin bir huzur veriyordu.
Yavuz'un yanında biraz daha kalmak istedim ama onu rahatsız etmemek için sessizce yataktan kalktım. Gözlerim hala onun üzerindeydi. Battaniyeye sıkıca sarılmış, biraz önceki gergin hali hafifleyerek daha huzurlu görünüyordu. İçimde bir rahatlama vardı, ama aynı zamanda ağır bir endişe de hissettim. Onun böyle yatarken bile korkuyla dolu olduğunu görmek canımı yakıyordu. Bir an için durup tekrar ona baktım, her şeyin yolunda olduğundan emin olmak istedim.
Adımlarımı yavaşça atarak odadan çıktım. Mutfağa giderken düşüncelerim yine Yavuz'un etrafında dönüyordu. Bu kadar derin bir karanlığa gömülmüş olmasına rağmen, hala hayatta kalma çabası içinde olması beni umutlandırıyordu. Ona yardım etmek istiyordum, onu karanlığından çekip çıkarmak istiyordum ama bazen bunun yeterli olup olmayacağını bilmiyordum.
Mutfağa vardığımda, gözüm hala saate takılıyordu. Sabahın erken saatleriydi ama bir şeyler hazırlamak için geç bile kaldığımı düşündüm. Yavuz uyandığında onun için her şeyin hazır olmasını istiyordum. Masaya birkaç tabak çıkardım, ekmekleri dilimleyip hafifçe kızarttım. Çayı demledim, dolaptan peynir ve zeytinleri aldım. Hazırlıklarla uğraşırken zaman su gibi akıp gidiyordu.
Tam reçel kavanozunu dolaptan çıkarmıştım ki, birden evin içinde yine o koşuşturma sesini duydum. Kalbim bir an durdu. Yavuz'un adımlarını hemen tanıdım. Hızla mutfağa doğru koştuğunu fark ettim. Henüz arkamı dönmeden, Yavuz aniden mutfağa girdi. Gözlerim elimdeki kavanozdayken, bir anda onun kollarında buldum kendimi. Bana sımsıkı sarıldı. Onun sarılışı öylesine güçlüydü ki, sanki gitmemden korkmuş gibiydi.
Derin bir nefes aldı, sanki o an tüm korkularını dışarı salıyordu. "Gittin sandım..." dedi, sesi titrek ve kırılgan. O an gözlerim doldu, ama onu böyle gördüğümde yapabileceğim tek şey, ona daha sıkı sarılmaktı.
Elimdeki reçel kavanozunu tezgahın üzerine bıraktım ve kollarımı ona doladım. "Gitmeyeceğim," dedim, dudaklarımda hafif bir gülümsemeyle. "Sana gitmeyeceğim demiştim."
Ona sarılırken, içimdeki bütün endişeler ve korkular dağıldı. O an her şey netleşmişti; Yavuz'un yanında olacaktım. Ne olursa olsun, onu bu karanlıktan yalnız başına bırakmayacaktım.
Yavuz, beni bırakmamacasına sımsıkı sarılıyordu. Onun nefesi hâlâ düzensizdi, ama kollarımdaki titreme yavaş yavaş azalıyordu. İçimde tarifsiz bir huzur vardı. O an anladım ki, Yavuz için en küçük kayboluşum bile korkunç bir kabusa dönüşüyordu. Ne kadar kırılgan olduğunu ve bu korkularla tek başına savaştığını daha iyi anladım.
![](https://img.wattpad.com/cover/375812108-288-k817639.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİZOFREN//BXB
Non-FictionYavuz üç çocuğunu ve eşini gözlerinin önünde kayıp eder. Şizofreni başlar ve ressam bir genç çocuğu en büyük oğluna benzetip kaçırı. Ona kendi oğlu gibi davranır