Hadi bir günde iki bölüm size hediye olsun🥲Bu bölüme biraz yorum yapar mısınız, tepkilerinizi merak ediyorum...
Şey diyormuşum iki bölüm attım 1 yıl size yeter🥰
İyi okumalarrrr
Arabada geçen bu kısa ama tuhaf konuşmanın ardından sessizlik yeniden hâkim oldu. Gözlerimi dışarıya dikmiş, hızla geçip giden sokakları izlerken içimde garip bir huzursuzluk dolanıyordu. Yavuz'un sözleri, gözlerinin derinliği ve yüzündeki o belirsiz gülümseme aklımdan çıkmıyordu. Kimdi bu adam, gerçekten neyi biliyordu?
Göktuğ abimin "Beş dakikaya arabamı alıp eve bırakacağız seni," demesiyle dalgınlığım bozuldu. Sessizce başımı sallayarak onayladım, bir an önce eve varıp olan biteni düşünmek istiyordum.
Yavuz'un sesi tekrar arabanın içinde yankılandı, "Ödevlerinin ne olduğunu sormadım bile Yaman, ama bu kadar hızlı gitmeni gerektirecek bir şey olamaz herhalde?"
Bir an duraksadım. Söyleyecek söz bulmakta zorlanıyordum. Onunla konuşmak istemediğim için mi yoksa korktuğum için mi, tam emin değildim. "Sadece... yetişmem lazım," dedim kısık bir sesle.
Demir, bu gerilimi sezmiş olmalı ki konuyu değiştirmek istercesine, "Yaman, bu dönem yoğun değil mi? Resim derslerin falan nasıl gidiyor?" diye sordu, bir yandan da bana destek olmaya çalışır gibi hafif bir gülümseme gönderdi.
"Fena değil," dedim, hafif bir gülümseme ile. "Ama çok iş var, bütün bu projeler için gece gündüz çalışmak gerekiyor." Kalemlerim, eskiz defterlerim; hayatımın merkezine yerleşmişti sanki. Bu yüzden eve gidip, kendimi çizimlere gömmek bana biraz rahatlatıcı geliyordu.
Sonunda Göktuğ'un arabasını park ettiği yere geldik. Göktuğ arabadan indi, Demir ve Yavuz ise beklemeye devam etti. Ben de tam vedalaşacakken, Yavuz'un bakışlarını yine üzerimde hissettim. Arabadan inmeden önce tekrar bana baktı ve alçak bir sesle, "Yaman, bazen insanın kendi çizimlerine bakması yetmez; hayat da bir çizim gibidir, her ayrıntıyı görebilmek için arada bir geri çekilmek gerekir," dedi.
Bu sözler, içimde yeni bir sorgulama başlattı. Ama bu sefer sorular daha karmaşıktı, cevapları ise daha uzak. Kendimi toparlayıp hızlıca başımı salladım, bir şey söylemeden arabadan indim.
Göktuğ'un yanında dururken, göz ucuyla Yavuz'un arabadan bana hâlâ bakmakta olduğunu gördüm.
Göktuğ, arabadan inerken bana bakıp, "Bir şey olursa hemen ara, tamam mı?" dedi ciddi bir ifadeyle. "Bizim ufak bir işimiz var, akşam olmadan dönerim."
Söylediklerinin arasına gizlenen bir şeyler olduğunu hissediyordum. Göktuğ her zamanki gibi bana belli etmemeye çalışsa da birkaç gün içinde yeniden askeriyeye döneceğini biliyordum. Bu düşünce içimde bir ağırlık yaratıyordu; Göktuğ hep yanımdaydı, koruyucumdu, öz abim olarak her şeyde sığındığım kişiydi. Gidişi içimi sıkıyordu ama ona belli etmemek için başımı salladım.
"Tamam abi, dikkat et kendine," dedim hafifçe gülümsemeye çalışarak.
Göktuğ, saçımı karıştırarak bana hafifçe sarıldı, ardından tekrar "Unutma, bir şey olursa ara," dedi. Başımı sallayarak ona bir kez daha sarıldım.
Göktuğ arabaya binip uzaklaşırken içimde garip bir boşluk hissettim. Onun bu seferki gidişi farklı bir his bırakıyordu bende. Başımı eğip derin bir nefes aldım ve hızla yukarı çıktım, onun yokluğuna alışmam gerektiğini kendime hatırlatarak.
Bir süre odada garip bir sessizlik oldu. Ne ben bir şey diyebildim ne de onlar... Metin gözlerini yerden kaldırmadan mırıldanarak, "Yaman, şey... yanlış anlama," dedi, sesi tedirgin ve utangaçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİZOFREN//BXB
Non-FictionYavuz üç çocuğunu ve eşini gözlerinin önünde kayıp eder. Şizofreni başlar ve ressam bir genç çocuğu en büyük oğluna benzetip kaçırı. Ona kendi oğlu gibi davranır